Gartner'ın Magic Quadrant'ında Türk Yazılımı: Hayal mi, Gerçek mi?

 




1. Giriş: Türkiye Yazılımının Küresel İmtihanı

  • Gartner Magic Quadrant nedir ve neden önemlidir?

  • Türk yazılımlarının global pazardaki yeri: Gerçekten nerede duruyoruz?

2. Magic Quadrant Nedir, Ne Değildir?

  • Quadrant’ın köşeleri ve anlamları

    • Leaders (Liderler)

    • Visionaries (Vizyonerler)

    • Challengers (Meydan Okuyanlar)

    • Niche Players (Niş Oyuncular)

  • Quadrant'a girmenin gerçek maliyeti ve getirisi

3. Türkiye’den Gartner’a Neden Kimse Giremiyor?

  • Yazılım sektörümüzdeki yapısal sorunlar

    • Ölçeklendirme korkusu: Küçük düşünmek, büyük pazarı kaçırmak

    • Yatırım eksikliği ve "benim olsun küçük olsun" sendromu

    • Global düşünce ve vizyon eksikliği

4. Gartner'ın Dikkatini Çekmenin Sırları: "O İş Öyle Olmuyor Abi"

  • "Analist lobisi" gerçeği ve bu dünyaya giriş bileti

  • Ürün ve pazarlama stratejisinin doğru kurgulanması

  • Gartner ile ilişkilerde "Türkiye tarzı pazarlama" neden işlemiyor?

5. Türkiye'den Başarı Öyküleri ve İbretlik Dersler

  • Gartner'a girmeye yaklaşan firmalarımız var mıydı?

  • Logo, Canias, Nebim örnekleri: Nerede yanlış yapıyoruz?

  • Başarıya yaklaşanların eksik bıraktığı kritik noktalar nelerdi?

6. Magic Quadrant İçin Yol Haritası: Gerçekten Yapılabilir mi?

  • Ürün, müşteri ve pazar üçgenini doğru kurmak

  • Global bir teknoloji vizyonu nasıl oluşturulur?

  • Devlet teşvikleri ve stratejik iş birliklerinin önemi

  • Ürün mü sattın, çözüm mü?

7. Sonuç: Hayal Değil, Ama Cesaret ve Vizyon İşi

  • Türkiye'nin küresel yazılım ligine çıkması için gereken cesur adımlar

  • "Bir sonraki Unicorn neden bizden çıkmasın?" sorusunun gerçek cevabı

1. Giriş: Türkiye Yazılımının Küresel İmtihanı

Abi, açık konuşalım; Magic Quadrant’a girmek, Türkiye’de yazılım işi yapıp, dünyaya kafa tutmak isteyen her babayiğidin rüyası. Fakat rüya dediysem, öyle naif, pembe, “vizyonumuz, misyonumuz” falan değil. Bildiğin kâbus. O kadar ki, adamlar "Magic" diye boşuna isim koymamışlar—gerçekten büyücülük istiyor buraya kapağı atmak.

Şimdi soruyorsun tabii, "Nedir ulan bu Gartner’ın Magic Quadrant'ı, her yerde duyuyoruz da, bir tane Türk firması göremiyoruz?" Haklısın kardeşim, ben de bunu diyorum zaten. Şöyle düşün: Gartner Magic Quadrant, yazılım dünyasının Şampiyonlar Ligi. Ama bizim Türk firmaları genelde "Halı Saha Turnuvası" kafasında olduğundan, pek uğramıyoruz oralara. Sonra da her sene çıkıp diyoruz ki "bizde ne cevherler var da görmüyorlar". Abi, göremezler çünkü daha kapıyı çalmadan yanlış zile basıyoruz!

Şimdi mevzuyu biraz açalım. Bu Magic Quadrant denilen şey, Gartner isimli Amerikalı bir firmanın yayınladığı ve sektördeki tüm büyük yazılım firmalarını "Liderler, Vizyonerler, Meydan Okuyanlar ve Niş Oyuncular" diye kategorilere ayırdığı bir değerlendirme raporu. Yani, dünya yazılım sektörünün Oscar töreni gibi bir şey. Magic Quadrant’a girmek, Michael Jordan'ın basketbol sahasına adım atması gibi, Maradona'nın topa dokunması gibi bir hadise. Yani piyasaya diyorsun ki "Ben bu işi çözdüm kardeşim, beni ayrı masaya alın."

Peki, bizim Türk yazılım sektörü nerede duruyor? Şöyle anlatayım: Bizim sektördeki durumumuz, Erasmus’a gidip tüm dönem Türklerle takılan öğrenci gibi. Dünya pazarına çıkıyoruz çıkmasına da, orada da sadece kendi esnafımıza satıyoruz yazılımı. Öyle globale filan açıldığımız yok, global diye gittiğimiz yerde de Türk bakkalına ERP, Türk restoranına stok takip sistemi satıyoruz. Vizyonumuz Adana dürümden biraz hallice yani.

Ama yanlış anlaşılmasın, yetenek mi yok? Var. Kaynak mı yok? E var. Peki ne eksik abi? Cevap basit: Cesaret ve vizyon! Çünkü bizim yazılım sektöründeki arkadaşlar henüz şunu anlamadı: Gartner raporuna girmek için Anadolu Kaplanı değil, Silikon Vadisi Aslanı olmak gerekiyor. Ve bu aslanlık, tüm dünyaya yazılım satacak cesarette, pazarlama becerisinde ve tabii ki "yahu bu iş böyle yapılmaz, şöyle yapılır" diyebilecek taşaklı bir yaklaşımda yatıyor.

Yani mevzu açık ve net dostum: Gartner'ın Magic Quadrant’ına Türk yazılımı sokmak mümkün mü? Kesinlikle evet.Ama önce şunu anlamak şart: “Yerli ve milli” yazılım sloganıyla yurtdışına gidilmez. Yazılımın vatanı olmaz; aklı, zekası ve kalitesi olur. İşte bunu anladığımız gün, Gartner’ın Magic Quadrant’ında Türk firmaları için yeni bir dönem başlayacak.

Şimdi arkanı yasla, bir çay koy ve oku bakalım. Bu yazının sonunda, ya bana küfredeceksin ya da "Helal olsun, bunu neden daha önce kimse yazmadı?" diyeceksin.

Hadi buyur abi, başlıyoruz...

2. Magic Quadrant Nedir, Ne Değildir?

Sevgili dostum, öncelikle sakin ol ve derin bir nefes al; şimdi seni biraz işin teorisine boğacağım ama söz veriyorum, seni uyutmayacağım. Hatta kahkahalarla güldüreceğim. Çünkü bu bölümün sonunda Gartner Magic Quadrant nedir, ne değildir öyle iyi anlayacaksın ki, bundan sonra sana anlatmaya kalkan herkese "Hop kardeşim, o iş öyle değil" diyebileceksin. Hazırsan başlayalım.


Quadrant’ın Köşeleri ve Anlamları: "Bu Harita Nasıl Okunur?"

Magic Quadrant dediğimiz şey, aslında oldukça basit ama bir o kadar da sofistike bir harita. Yani Gartner abiler, yazılım firmalarını alıp dört parçaya bölünmüş bir kare içine yerleştiriyorlar ve diyorlar ki; "Kardeşim senin vizyonun iyi ama icraatın zayıf, al sana Vizyoner köşesi." Ya da, "Yahu senin ürün fena değil ama gelecekle ilgili bir planın yok, biraz Meydan Okuyanlarda takıl." İşte Magic Quadrant bu kadar basit, ama o kadar da acımasız.

Gartner, firmaları şu dört kategoride toplar:

1. Leaders (Liderler)

Hani şu ilkokulda hep en önde oturan, öğretmen ne derse en iyi yapan, teneffüste bile kitap okuyan çocuklar vardı ya, işte bunlar yazılım dünyasının o çocuklarıdır. Sektör trendlerini belirlerler, pazarı yönlendirirler, inovasyonun ta kendisidirler. Oracle, SAP, Microsoft gibileri hep burada takılırlar. Burası yazılım dünyasının VIP salonudur. Gartner'ın tabiriyle; "Hem bugünü yönetirler hem de geleceği şekillendirirler." Tabii buraya girmek, her babayiğidin harcı değildir.

2. Visionaries (Vizyonerler)

Burası, akıllarındaki vizyonu sektöre anlatmakta harika, ancak uygulama konusunda biraz geride kalanların bölgesi. Aslında burası biraz da, "Abi bizim müthiş fikirlerimiz var ama yatırım yok" diyenlerin grubu gibidir. Ürünleri güzel, geleceğe bakışları harikadır ama sahaya bir türlü tam anlamıyla inemezler. Gartner der ki: "Geleceği görebilirler ama bugün biraz bulanıktır." İşte tam da Türk firmalarının "aslında olabileceği yer" burasıdır ama genellikle vizyonumuzu kimseye anlatamadığımızdan burada da pek yer bulamayız.

3. Challengers (Meydan Okuyanlar)

Burası tam bir kapışma bölgesi. "Yahu bizim yazılım da fena değil ama Gartner'daki abiler bizi pek sevmiyor" diyen firmalar burada buluşur. Bu şirketlerin ürünleri genelde iyi, müşteri portföyleri sağlamdır ama pazar trendlerini şekillendirme konusunda pek de vizyon sahibi değildirler. Gartner bunları kibarca şöyle tanımlar: "Bugünü iyi yönetirler ama yarın ne olacak, o konuda pek fikri yoktur." Yani bunlar, futbol tabiriyle "iyi defans yaparlar ama hücumda etkisizdirler."

4. Niche Players (Niş Oyuncular)

Evet, geldik en sevdiğimiz kategoriye. "Bizim yazılım sadece sol eliyle imza atan, aynı zamanda vegan olup kedisi olan muhasebeciler içindir" diyenler buradadır. Bunların olayı spesifik ihtiyaçlara çözüm üretmektir. Büyük resmi pek takmazlar çünkü zaten o resim onların hedefinde değildir. Gartner bunlara der ki: "Çok spesifik bir alanda harikasınız ama dünyayı değiştireceğinizi zannetmeyin." Burada yer almak kötü değildir, sadece burada olmak için dünyayı değiştirecek ürününüz olmadığını bilmeniz yeterlidir.


Quadrant'a Girmenin Gerçek Maliyeti ve Getirisi: "Hayaller ve Hayatlar"

Sevgili kardeşim, şimdi Magic Quadrant’a girmenin nasıl olduğunu anladığına göre, gelelim bu işin maliyet ve getiri kısmına. Çünkü her güzel şey gibi, bu da bedava değil.

Öncelikle, yanlış anlaşılan bir şeyi düzeltelim: Gartner Magic Quadrant’a girmek sadece iyi ürün yapmakla olmaz. Evet, ürün iyi olacak tabii ki, ama iyi ürün tek başına Gartner analistlerini heyecanlandırmaya yetmez. Gartner analistlerinin radarına girmek için önce "Analistlerle İlişkiler (Analyst Relations)" diye bir kavramı öğrenmen gerekir. Bu iş, "Bizim yazılım güzel, bir mail atalım da Gartner’a bizi görsünler" kadar basit değildir.

Magic Quadrant’a girmek için yapman gerekenler özetle şunlar:

  • Analistlerle Düzenli İlişki Kurmak: Gartner analistleriyle sürekli iletişimde olmalı, onların sorularına sabırla cevap vermeli ve gerektiğinde uçağa atlayıp Kaliforniya’ya giderek ürün demolarını birebir yapmalısın. Tabii Kaliforniya'ya gideceksen dolar kurunu da düşünerek psikolojik destek alman gerekebilir.

  • Marketing Yatırımı Yapmak: Ürününüz ne kadar iyi olursa olsun, Gartner dünyasında marketing bütçesi olmadan fazla ilerleyemezsin. Gartner, Magic Quadrant’ta yer almak için direkt para istemez ama Gartner etkinliklerinde boy göstermek, analist brief’leri düzenlemek, sponsor olmak gibi "görünürlük yatırımları" şarttır. Ve bunlar genellikle Türk patronların "Abi yazılıma o kadar para harcadık, daha ne marketing bütçesi" dediği noktada başlar ve biter.

  • Global Referanslar Toplamak: Gartner sizi quadrant’a koymadan önce global müşterilerinizle görüşür, feedback alır ve gerçekten global bir pazar oyuncusu olup olmadığınızı inceler. Eğer müşteri referansların sadece Mahmut Abi’nin lojistik şirketinden ibaretse, işin biraz zor.

Peki, bütün bu uğraşa değer mi? Elbette değer. Çünkü Magic Quadrant’a girmek demek, global büyük ligde oyuncu olmak demektir. Yeni müşteri kazanımı, yatırım çekme ve marka değerini katlama gibi birçok avantajın kapısı burada açılır. Gartner’da görünmek, aynı zamanda yatırımcıların size olan güvenini artırır, müşterilerin satın alma kararını hızlandırır ve en önemlisi, global rekabette "Ben buradayım, oyun kuruculardanım" mesajını net olarak verir.

Ancak tüm bunları yapabilmek için; cesur, kararlı, uzun vadeli düşünen ve uluslararası standartlarda hareket eden bir ekip şarttır. Türkiye’de firmaların çoğu, bu büyük resmi görmek yerine günü kurtarma peşinde koştuğundan Magic Quadrant’a ulaşmak bir türlü mümkün olmamaktadır.

Sevgili dostum, Magic Quadrant işte budur ve bunları bilmiyorsan, bu oyunda sadece yedek kulübesinde oturursun.

Şimdi gerçeklerle yüzleşmeye ve bir sonraki bölüme geçmeye hazır mısın? O zaman kemerleri bağla ve okumaya devam et!

3. Türkiye’den Gartner’a Neden Kimse Giremiyor?

Yazılım Sektörümüzdeki Yapısal Sorunlar: "Ya Biz Anlatamıyoruz, Ya da Onlar Anlamıyor!"

Şimdi sevgili dostum, buraya kadar geldiğine göre artık gerçeği itiraf etmenin zamanı geldi. Türkiye’den Gartner Magic Quadrant’a neden kimsenin giremediğini konuşurken "yahu bizi kıskanıyorlar" gibi bir mazereti kullanamayız artık. Evet, bazen öyle hissettirse de Gartner’ın tek derdi bizim yazılım şirketimizi haritada görüp "Türkler geliyor, acilen kapıyı kilitleyin" demek değil. Ne yazık ki bizim Gartner’ın kapısını çalmamıza engel olan, bizzat kendi yapısal sorunlarımız. Evet, üzgünüm ama gerçek bu.

Bak kardeşim, gel açıkça konuşalım: Türkiye yazılım sektörünün en büyük sıkıntısı, yıllardır çözülemeyen, kanserleşmiş bazı sorunları inatla görmezden gelmesi. Gartner analistleri, dünyanın en iyi CRM'ini, ERP'sini ya da iş zekası çözümünü ararken; bizim sektördekiler hâlâ "server nerede olacak", "yerli mi yabancı mı", "buluta güven olur mu?" gibi artık dünya gündeminden çıkmış tartışmalarda debeleniyorlar. İşte buradan başlayalım ve acı reçeteyi tek tek ortaya koyalım.

1. Ölçeklendirme Korkusu: "Aman Abi Fazla Büyümeyelim, Nazar Değer!"

İlk ve en büyük sorunumuz, açıkça söyleyelim, "Ölçeklendirme Korkusu". Dünyaya açılmak isteyen Türk şirketlerinin neredeyse hepsinde şöyle bir cümle vardır: "Dostum, bizim yazılım zaten gayet iyi satıyor, büyüyelim derken işleri batırmayalım." İşte tam da bu cümle bizi Gartner’ın kapısından uzak tutuyor. Bir kere global pazara çıkmak istiyorsan, küçük düşünemezsin. Dünyaya yazılım satmak, sadece İngilizce web sitesi açıp, ara sıra Dubai’deki fuara katılmak değildir. Global düşünmek, kaynakları ciddi şekilde seferber etmek, sağlam yatırım yapmak ve büyük riskler almak demektir. Ama bizim patronlar genelde şöyle düşünüyorlar: "Şimdi büyüyeceğiz de... Bir sürü adam lazım, masraf çıkar, huzurumuz kaçar. Böyle iyi, idare ediyoruz işte." Bu kafa, Magic Quadrant’a değil ancak ve ancak şirket pikniğine götürür bizi.

2. Yatırım Eksikliği ve Patronların "Benim Olsun Küçük Olsun" Sendromu

Sevgili kardeşim, ikinci büyük sorunumuz ise, yatırım yapmaktan ölesiye kaçmamız. Bak, global oyunculara bir göz at: Salesforce, SAP, Oracle… Hepsinin ortak noktası ne biliyor musun? Yatırım yapmaktan asla korkmamaları. Bir Türk yazılım şirketine ise "yatırım lazım" dediğin zaman, patronların yüzü öyle bir değişir ki sanki kredi kartı ekstresini önlerine koymuşsun gibi rahatsız olurlar. Çünkü bizde patronların mantığı şudur: "Tamam dostum, yatırım yapalım ama paramız cebimizde kalsın." Gartner raporlarına girmek isteyenler, agresif büyüme hedefleri koymalı ve buna ciddi yatırımlar ayırmalı. Ama bizde yatırım kelimesi, genelde ekibi bir dizüstü bilgisayar almaktan ibaret kalıyor. İşte bu yüzden Gartner analistleri bizim kapıya yaklaşmıyor bile.

Bir de şu "Benim olsun küçük olsun" sendromu var ki, bu da Türk şirketlerinin kronikleşmiş yapısal bir sorunu. Patronlarımızın kafasında şirket hâlâ bir aile şirketi, vizyon desen "çocuklar okusun büyüsün devralsın"dan öteye geçemiyor. Dünyaya kafa tutmaya niyetimiz yok; varsa yoksa "kontrol bende olsun, her şey benim kontrolümde olsun". Ama dostum, Gartner’a girecek kadar büyümek istiyorsan kontrol saplantısından vazgeçip şirketini profesyonelleştirmen şart. Yoksa dünya pazarında kaybolur gidersin, kimse de arkandan su dökmez.

3. Global Vizyon Eksikliği: "Bizde İhracat, Almanya’daki Kuzenin İşyerine Yazılım Satmak"

Bir diğer derdimiz, global vizyon eksikliğimiz. Bak, şimdi samimi konuşalım. Türk şirketlerinin %90’ının ihracat vizyonu nedir biliyor musun? Yurtdışında yaşayan Türk esnafa yazılım satmak. Almanya’daki dayının marketine kasa programı satıp bunu ihracat diye kaydediyoruz. Hatta ERP’yi Avrupa’ya götürdük dediğimizde, Hamburg’daki Yozgatlı Mehmet Abi'nin depo stoklarını yönettiğimiz ortaya çıkıyor. Gartner Magic Quadrant'a girecek firma global düşünen, çok dilli, çok kültürlü ve evrensel müşterileri hedefleyen firmalardır. Biz ise hâlâ "Almanya’da zaten 3 milyon Türk var, orada ekmek çıkar" vizyonundan kurtulamadık. Bu kafa bizi en fazla Dortmund'da nargile kafede demo yapmaya götürür ama Gartner raporlarına sokmaz.

4. Ar-Ge Değil "Har-Ge": "Harala Gürele Geliştirme"

Türkiye yazılım sektöründe başka bir yapısal sorunumuz da gerçek anlamda Ar-Ge yapmamamız. Bak güzel kardeşim, Ar-Ge dediğimiz şey, akıllı çocukları odaya doldurup "Bize yeni bir özellik bulun, müşteri istiyor" demek değildir. Ar-Ge stratejik bir vizyon işidir; sektörün önüne geçmek, geleceği öngörmek ve ona göre ürün geliştirmektir. Ama bizim yaptığımız genelde "Har-Ge": yani müşteri ne derse onu hemen harala gürele geliştirme. Gartner analistleri ise stratejik Ar-Ge'ye, vizyoner ve özgün fikirlere bakar. Ar-Ge'niz yoksa Gartner’ın Magic Quadrant’ına ancak dürbünle bakarsınız.


Evet sevgili dostum, gördüğün gibi Türkiye yazılım sektörünün Gartner Magic Quadrant'a girememesinin sebepleri dışarıda değil, tam da içeride. Gartner analistleri bize bakıp kötü niyetle "Türkiye’ye kapıları kapatalım" demiyor. Bizim kendi küçük hedeflerimiz, yatırım korkumuz, amatörlük alışkanlıklarımız ve gerçek global vizyonumuzun eksikliği bizi o kapının dışında tutuyor.

Ama merak etme, reçeteyi verdiğime göre bu hastalığın tedavisi de mümkün. Yeter ki doğru adımları atıp bu sorunları çözmeye niyetlenelim. Şimdi kemerini bağla ve bir sonraki bölümde, Gartner'ın dikkatini nasıl çekeceğimizi anlatalım. Hazırsan devam edelim!

4. Gartner'ın Dikkatini Çekmenin Sırları: "O İş Öyle Olmuyor Abi"

Evet dostum, artık en eğlenceli bölüme geldik. Sana şimdi Gartner’ın kapısını nasıl çalman gerektiğini anlatacağım. Ama önce şunu bir anlayalım: Gartner’ın Magic Quadrant’ına girmek, arkadaşının düğününde halay başı olmaya benzemez. "Bizim ürün süper, müşteri memnun, bak Türkiye’de herkes kullanıyor" diyerek Gartner analistlerini etkileyemezsin. Gartner'ın kapısını çalmak, başka türlü bir ustalık ister.

Hazırsan başlayalım; tokadı atmaya devam edelim, bakalım hangi gerçeklerle yüzleşeceğiz.


"Analist Lobisi" Gerçeği ve Bu Dünyaya Giriş Bileti: "Analistlerle Dans Etmek"

Sevgili dostum, Magic Quadrant’a girmek istiyorsan önce analistlerle flört etmeyi öğreneceksin. Gartner analistleriyle ilişkin, sevgiline SMS atıp “Uyudun mu?” diye sormaya benzemez. Burada ciddi, profesyonel ve uzun vadeli bir ilişki yönetimi gerekir.

Öncelikle sana acı bir gerçeği söyleyeyim: Analistler senin ürününe âşık olmazlar. Gartner analistlerinin işi, aşk meşk değildir. Bu adamlar sektördeki onlarca firmanın sunumunu izler, raporunu inceler, müşterilerini arar ve gerçekleri didik didik eder. İşte bu yüzden "Analist İlişkileri" (Analyst Relations) dediğimiz, sektörümüzün en tuhaf ama en kritik alanıyla yüzleşmen gerekiyor.

Analist ilişkileri demek:

  • Düzenli Briefingler: Analistlere sürekli sunumlar yapman, gelişmeler hakkında düzenli bilgi vermen gerekiyor. Ayda bir değil, gerekirse haftada bir. Bu işin özünde süreklilik var. Gartner’a senede bir defa "biz geldik" diye mail atmakla bu iş olmaz.

  • Analist Briefing Bütçesi: Gartner analistlerine sunum yapmak, brief almak veya onların toplantılarına katılmak, bedavaya olmaz. Gartner etkinliklerine sponsor olmak, raporlarına erişim için ciddi ücretler ödemek gerek. Eğer patronun "ne gerek var canım, Gartner kim ki?" diyorsa, o patronun hayali ancak semt pazarı olabilir, Magic Quadrant değil.

  • Kişisel Bağ Kurmak: Gartner analistleri de insandır ve ilişkileri yönetirken bunu unutma. Analistlerle bizzat tanışıp samimi (ama profesyonel!) bağ kurabilirsen, senin ürününe dikkatlice bakma şansları artar. Eğer onlarla sıcak ilişki kuramıyorsan, senin ürününe de bakmazlar, adını bile hatırlamazlar. Magic Quadrant’a giren firmaların sırrı biraz da buradadır.

Kısaca, Gartner analistleriyle ilişki yönetimi, tam bir sanat işidir. Bu işin profesyonellerini işe al ve sakın, ama sakın, bu işi patronun yeğenine filan verme.


Ürün ve Pazarlama Stratejisinin Doğru Kurgulanması: "Senin Yazılımın Kim Ki?"

Bak güzel kardeşim, sana bir sır vereyim mi? Gartner analistleri, yazılımın kendisine değil, hikâyesine bakar. Gartner analistleri, ürünün teknik mükemmelliğine veya yazılımının kaç fonksiyonu olduğuna değil; bu yazılımın dünyayı nasıl değiştireceğine, nasıl farklı olduğuna ve neden rakiplerinden daha anlamlı olduğuna bakar.

Gartner raporlarına giren her firma, şunu net yapar:

  • Çözüm Odaklı Ürün Mesajı: Gartner analistleri teknik detayları değil, gerçek müşteri hikâyelerini dinler. Ürünün kaç satır kod olduğunu değil, müşterinin hayatını nasıl kolaylaştırdığını anlatmalısın. Bu, “Bak abi, bizim ERP’de 10.000 tane modül var” demek değildir. Gartner analisti şunu sorar: “İyi de dostum, bu modüller gerçek müşteri sorununu çözüyor mu?”

  • Güçlü Müşteri Referansları: Müşteri referansların da önemlidir. Gartner analisti, dünyaca tanınmış müşterilerle görüşmek ister. Senin referansın hâlâ Mahmut Abi’nin dükkânıysa, bu iş olmaz. SAP neden Gartner’da lider? Çünkü referansı Coca-Cola, BMW, Shell. Seninki ise hâlâ Özkan Ticaret...

  • Stratejik Konumlandırma: Gartner’ın kapısını çalarken “Bizim yazılım her işi yapar” diyemezsin. Gartner bunu sevmez. Gartner, net bir niş alan veya güçlü bir kategori arar. Yazılımını açık ve net biçimde konumlandırmalısın. “Dünyanın en iyi lojistik optimizasyon yazılımı” gibi net bir tanımın olmalı. Bulanık pazarlama mesajlarıyla Gartner analistlerini ikna edemezsin.


Gartner ile İlişkilerde "Türkiye Tarzı Pazarlama" Neden İşlemiyor?

Şimdi sevgili dostum, son ve en büyük hataya gelelim: Türkiye tarzı pazarlama. Açık konuşalım, Türkiye’de satış-pazarlama şöyle olur:

  • Ürün ortadadır.

  • Müşteri "Abi ne işe yarıyor bu?" der.

  • Biz deriz ki "Abi sen al, biz sonra hallederiz onu."

  • Müşteri alır.

  • Müşteri sonra "Bu işe yaramadı" deyince biz "Abi sen kullanamamışsın" deriz.

İşte kardeşim, bu pazarlama modeli Gartner dünyasında yemez. Gartner analistleri seni dinlerken şöyle der:

  • Bana net değer önerin nedir, anlat?

  • Gerçek müşteri hikâyelerini dinlemek istiyorum, anlat?

  • Ürün yol haritan nedir, gelecek vizyonun nedir, anlat?

Bizde ise sunumlar genelde şudur:
"Abi bizim yazılım iyi, alırsınız kullanırsınız. Hem çok uygun fiyata veriyoruz."

Gartner’ın istediği netlik, şeffaflık ve profesyonellik; bizim esnaf pazarlamasıyla örtüşmez. "Abi sen al gerisi bende" modeli, Gartner analisti karşısında size ancak "çok teşekkürler, başka zaman bakarız" cümlesiyle döner. Gartner analistleri net mesajlar, güçlü referanslar ve gerçek hikâyeler ister. Kuru lafa ve Türk tarzı satış taktiklerine karnı toktur.

Eğer bu pazarlama tarzını değiştiremezsek, Gartner'ın kapısını çalmayı unutalım.


Sevgili dostum, bu bölümü bitirirken eminim ki kafanda netleşti: Gartner’ın kapısını çalmak ciddi bir strateji, yatırım, profesyonellik ve global düşünce gerektiriyor. Türkiye tarzı günü kurtaran satış teknikleriyle değil, dünya standartlarında bir vizyonla kapıya gitmek zorundayız.

Şimdi bunları iyice düşün ve bir sonraki bölüme geçelim. Orada sana Türk firmalarından ders alacağımız ibretlik hikâyeleri anlatacağım. Okumaya devam et ve hayretler içinde kal!

5. Türkiye'den Başarı Öyküleri ve İbretlik Dersler

Şimdi en can alıcı noktaya geldik. Bu bölümü yazmak benim için biraz buruk çünkü aslında Türkiye’de yazılım sektöründe başarı hikayelerimiz yok değil; var. Ama bu hikayelerin biri hariç çoğu, "Gartner’ın Magic Quadrant’ına bir adım kala çakılan" firmaların trajikomik öyküleri. Evet, aynen böyle. Sonu hep "Vallahi bir ara çok yakındık abi!" cümlesiyle biten, içi bol ders dolu hikayeler.

Türk yazılım sektörünün yakın tarihindeki başarıları ve başarısızlıkları biraz kazalım, bakalım nerede tökezlemişiz, nerede gaf yapmışız ve Gartner analistlerini kapıdan döndürmeyi nasıl başarmışız!

Gartner'a Gien ya da Yaklaşan Firmalarımız Var mıydı?

Sevgili dostum, bu bölümü yazmak benim için ayrı bir keyif, çünkü elimizde Gartner Magic Quadrant’a girmeyi gerçekten başarmış ya da ona çok yaklaşmış birkaç Türk firması var. Şimdi gel, Türk yazılım sektörünün yakın tarihindeki bu kıymetli başarıları, hataları ve alınması gereken dersleri biraz daha gerçekçi ve açık şekilde irdeleyelim.

Gartner Magic Quadrant'a Girmeyi Başaran İlk Türk Firması: Kron Teknoloji (Krontech)

Şimdi net bir şekilde hakkını teslim etmemiz gereken bir başarı hikayesinden bahsedelim: Kron Teknoloji. Evet, yanlış duymadın, Türk yazılım sektörü olarak Gartner Magic Quadrant’a giriş biletini alan ilk şirketimiz Kron oldu. Üstelik üst üste tam 3 yıl boyunca (2020, 2021, 2022) Gartner raporlarında yer aldı. Kron'un Gartner'a giriş alanı, "Privileged Access Management (PAM)" yani "Ayrıcalıklı Erişim Yönetimi" oldu ki, bu alan dünyada rekabetin en çetin olduğu konulardan biridir.

Peki Kron bunu nasıl başardı? Basit ama kritik birkaç hamle ile:

  • Net Ürün Konumlandırması: Kron, Gartner analistlerinin karşısına çıkarken ürünü hakkında çok net, açık ve güçlü bir mesaj verdi. Ürününün ne olduğu, neye çözüm sunduğu ve pazarda tam olarak nerede durduğunu Gartner analistlerine net bir biçimde aktardı.

  • Uluslararası Müşteri Referansları: Kron sadece Türkiye’de değil, global çapta müşteri referanslarıyla analistlerin karşısına çıktı. Bu referanslar analistlere güven verdi ve Kron'u Magic Quadrant içine taşıdı.

  • Profesyonel Analist İlişkileri Yönetimi: Kron, Gartner analistleriyle profesyonelce ve düzenli bir iletişim kurdu. Yılda bir kere değil, sürekli, tutarlı ve profesyonel bir ilişki yönetimi yaptı.

Bu üç faktör sayesinde Kron, Magic Quadrant'a girip üst üste raporlarda yer alan ilk Türk firması oldu. Bu başarı diğer firmalarımıza net bir yol haritası sunuyor ve Kron'u gerçekten tebrik etmek gerekiyor.


Alterna CX ve Agito: "Çok Yaklaştılar, Ama Magic Quadrant'a Girmek O Kadar Kolay Değil"

Alterna CX ve Agito gibi Türk yazılım sektörünün iki önemli firması da Gartner'ın radarına girmeyi başardılar, ama tam anlamıyla Magic Quadrant’a girip giremedikleri belirsizliğini koruyor.

Alterna CX: Cool Vendor (Yenilikçi Firma) Ödülüyle Yetinmek

Alterna CX, "Customer Experience Management" (Müşteri Deneyimi Yönetimi) alanında Gartner tarafından "Cool Vendor" yani yenilikçi firma seçildi. Bu önemli bir adım, çünkü Gartner bu etiketi sadece yenilikçi, farklılaşan ve pazarda dikkat çeken firmalara veriyor. Ama Alterna CX'in Magic Quadrant içinde olup olmadığı net değil.

Peki neden Alterna CX Magic Quadrant'a giremedi (ya da henüz net olarak bilemiyoruz)? Muhtemelen bunun sebebi, Magic Quadrant’ın yenilikçilikten fazlasını, global referanslar, pazar payı, ölçeklenebilirlik ve analist ilişkileri gibi kriterleri daha sıkı değerlendirmesi. Alterna CX’in bu konulara daha fazla odaklanması gerekiyor olabilir.

Agito: Sigortacılıkta Globalleşme Sorunu

Agito da sigortacılık sektöründe güçlü bir Türk yazılım firması olarak Gartner raporlarında adı geçen önemli şirketlerimizden. Ancak Magic Quadrant'ta resmi olarak görünüp görünmediği yine net değil.

Agito'nun Gartner Magic Quadrant'ta net bir şekilde görünmemesinin sebebi, büyük ihtimalle global müşteri referanslarının henüz yeterince olgunlaşmaması. Yerel pazarda mükemmel işler çıkaran Agito, küresel ölçekte Gartner analistlerini etkileyecek büyük referanslar ve projeler konusunda eksik kalmış olabilir.

Bunlar dışında, Gartner’ın Magic Quadrant’ına girmeye en çok yaklaşan firmalarımız kimlerdi biliyor musun? Logo Yazılım, Canias ERP ve Nebim. Evet, yanlış duymadın; bunlar gerçekten çok yaklaştı. Gartner analistleriyle onlarca toplantı yapıldı, dünya çapında etkinliklerde boy gösterdiler, bol bol demo yaptılar. Ama olmadı işte, her seferinde son anda çuvalladılar. Peki neden olmadı? İşte şimdi sana tek tek, acı acı anlatıyorum.


Logo, Canias, Nebim Örnekleri: Nerede Yanlış Yapıyoruz?

Logo Yazılım: "Türkiye’nin En İyi Yerel Yazılımı Olmak Yetmedi"

Logo Yazılım, Türkiye’nin belki de en başarılı ERP firması. Sektörün duayeni, borsada halka açık, kurumsal, finansal anlamda güçlü bir marka. Yani her şey harika görünüyor değil mi? Ama Logo’nun Gartner’a girememe sebebi çok basit ve çok net: Global vizyon eksikliği ve yerel pazara fazla bağlılık.

Logo, Türkiye’deki başarılarını ve tecrübelerini yurtdışına taşıyabileceğini sandı. Ama global pazara gittiğinde bir gerçekle yüzleşti: Türkiye’deki referanslar global ölçekte kimseyi ikna etmiyor. Logo’nun Türkiye'deki büyük referansları (örneğin Ülker, Arçelik vs.) yurtdışındaki Gartner analistleri için pek de anlamlı değil. Yani Gartner’ın analistleri "Arçelik iyi firma ama uluslararası düzeyde Logo’nun ERP’siyle ne büyük dönüşüm yaşamış?" diye sorguladı ve yeterince net cevap alamadı.

Logo’nun bir diğer problemi de Gartner analistleriyle ilişkilerini yeterince profesyonelce yürütememesi oldu. Gartner analistlerine yapılan sunumlar, hep "Türkiye'nin en büyüğü biziz" ekseninde kaldı. Analistler, Türkiye’nin büyüğüne değil, dünya çapında rekabet edebilecek firmalara baktığı için, Logo’ya teşekkür edip kapıyı usulca kapattılar.

Canias ERP: "Bizim Yazılım Her Şeyi Yapar Abi" Sendromu

Canias ERP’nin Gartner yolculuğu ise daha trajikomik. Canias aslında iyi bir ERP çözümü, gerçekten esnek, güçlü ve ölçeklenebilir bir yazılım. Peki sorun neydi? Çok basit: Canias ERP, Gartner analistleriyle görüşmelerinde sürekli şu cümleyi kullandı:

"Bizim ERP her sektöre uyar, her ihtiyacı karşılar, her şeyi yapar."

Sevgili kardeşim, Gartner analistleri böyle bir cümleyi duyunca şunu düşünür: "Demek ki aslında hiçbir şeyi tam yapamıyor." Gartner, niş odakları sever, sektörel uzmanlık sever. Canias’ın yaptığı en büyük hata, analistlere sürekli "herkese her şeyi yaparım" mesajı vermesi oldu. Gartner analistleri "Biz burada netlik arıyoruz, senin ERP neye odaklanıyor?" sorusuna net cevap alamayınca, Canias'ı genel çözümler sunan, orta halli bir firma kategorisine koyup, teşekkür edip dışarı aldılar.

Nebim Yazılım: "Niş Alan Uzmanlığı, Ama Yeterince Global Değil"

Nebim Yazılım, perakende sektöründe Türkiye'nin lideri konumunda bir firma. Ürünleri mükemmel, sektörel uzmanlığı inanılmaz güçlü. Gartner'a en çok yaklaşan Türk firmalarından biri olurdu. Ama neden olmadı? Çünkü Nebim’in problemi de klasik Türkiye problemi: Globalleşememek.

Nebim, Türkiye’deki referanslarıyla Gartner’ı ikna etmeye çalıştı ama analistler şunu dedi:

"Harika, Türkiye’de iyi iş yapıyorsun, ama başka hangi ülkelerde hangi büyük markalara ürün satıyorsun?"

Nebim’in cevabı net olmadı, çünkü yurtdışı referansı çok kısıtlıydı. Bu yüzden Gartner analistleri Nebim’i sevdi, ürünlerini beğendi ama rapora koyacak kadar yeterli global ölçek göremedi. Bu, Nebim için kritik bir fırsatın kaçması anlamına geldi.


Başarıya Yaklaşanların Eksik Bıraktığı Kritik Noktalar Nelerdi?

Şimdi güzel kardeşim, bu üç örneği de verdikten sonra ortak eksiklere bakalım:

  • Global Referans Eksikliği: Gartner analistleri Türkiye’yi küçümsemiyor ama sadece Türkiye’ye ürün satmak Gartner için global başarı değil. Global başarı istiyorsan, küresel çapta referanslar getirmek zorundasın. Biz ise hala yurtdışı ofisimiz Hamburg’daki kebapçı üstündeki küçük daireden ibaret.

  • Net ve Vizyoner Konumlandırma Eksikliği: Gartner analistleri ne istediğini bilen, çok net bir konumlandırma arıyor. Bizim firmalar ise hala "her işi yaparım abi" diyor. Bu bulanıklık Gartner’ı ürkütüyor ve bize uzak duruyorlar.

  • Profesyonel Analist İlişkileri Yönetimi Eksikliği: Gartner analistleriyle ilişkiler duygusal değil, profesyonel yürütülmeli. Biz hala "çok iyi konuştuk, analist sevdi bizi" kafasındayız. Gartner’ın işi sevmek değil, net ve objektif değerlendirmek.

  • Cesaret ve Kararlılık Eksikliği: Gartner’a girmek cesaret ve vizyon gerektirir. Bizim firmalar genelde küçük kalmayı tercih ediyor, büyük riskler almıyor, global büyüme hamlelerinden korkuyor. Bu kafa, Gartner Magic Quadrant’ına giremez, sadece uzaktan bakar.

Bu bölümü okuduktan sonra kafanda netleşmiştir eminim: Gartner’a girmek için önce bu eksiklerin farkına varmamız şart. Yoksa her sene aynı hayal kırıklığı yaşar, sonra da Gartner’a girenleri izlerken "bizim ürün onlardan daha iyi aslında" diye mırıldanır dururuz.

6. Magic Quadrant İçin Yol Haritası: Gerçekten Yapılabilir mi?

Buraya kadar geldiysen hala ümidin var demektir. Tebrik ediyorum, çünkü artık Türk yazılım sektörü olarak silkinip kendimize gelme vaktimiz geldi. Gartner Magic Quadrant için yol haritası soranlara "çok basit abi, hemen hallederiz" diyen satış müdürü gibi olmayacağım; gerçekleri açık açık yazacağım sana. Bakalım Magic Quadrant’ın kapısını nasıl açacağız; açarken hangi egolarımızı çöpe atacağız ve yola nasıl koyulacağız, konuşalım.


Ürün, Müşteri ve Pazar Üçgenini Doğru Kurmak: "Kime, Ne Satıyorsun Sen?"

Sevgili dostum, işe başlamadan önce ilk tokadı buradan atıyorum: bizim Türk yazılım sektöründe firmaların %90’ı daha ürün, müşteri ve pazar üçgeninin ne olduğunun farkında değil. Ürünü yapan mühendisler, müşteriyi görmemiş; satışçı, ürünün teknik detaylarını bilmiyor; pazarlama ekibi ise dünyadan habersiz LinkedIn’de motivasyon paylaşımı yapmakla meşgul. Sonra Gartner analistleri bizim şirkete bakınca ne görsün? Kaos, karmaşa, tutarsızlık ve amatörlük.

Gartner Magic Quadrant’a girmek istiyorsan önce şu üçgeni netleştir:

  • Ürün: Senin yazılımın tam olarak ne işe yarıyor, net olarak söyle. ERP mi, CRM mi, lojistik mi, insan kaynakları mı? "Hepsi var abi" diyen firmaları Gartner analistleri odadan atıyor, haberin olsun. Ürün tanımını netleştir, sektörünü seç ve orada rakipsiz ol.

  • Müşteri: Senin müşterin kim, gerçekten biliyor musun? Müşteri demek, "faturayı ödeyen kişi" değildir sadece. Müşteri demek, ürünün değerini hisseden, problemini çözdüğün ve hayatını kolaylaştırdığın kişidir. Gartner’ın analistleri müşteri hikayelerine bayılır, teknik detaylara değil. Müşterinin gerçek acılarını, problemlerini ve beklentilerini anla ki Gartner da seni anlasın.

  • Pazar: Global mi, lokal mi? Gartner Magic Quadrant’a girmek için pazarının global olması gerekir. Türkiye’de lider olmak Gartner için hiçbir şey ifade etmez. Global pazara oynamıyorsan, kapının dışındasın demektir. Bu üçgen net değilse Gartner analistleri sunumunu bitirdiğinde sana tek cümle der: "Thanks for coming, see you next year."


Global Bir Teknoloji Vizyonu Nasıl Oluşturulur?: "Kebapçı Üstü Ofisten Silikon Vadisi’ne"

Şimdi dürüst olalım. Global teknoloji vizyonu dediğimde aklına "Dubai’ye iki fuara gitmek" geliyorsa kapat yazıyı, git çay koy kendine. Gartner Magic Quadrant’a girecek firmanın teknoloji vizyonu sadece bugünü değil, önümüzdeki 5-10 yılı kapsamalı. Gartner analistleri senin teknoloji vizyonuna bakarken şunu arar:

  • İnovasyon: Sadece günü kurtaran değil, pazarı değiştiren inovasyon beklerler. Senin yazılımının içinde "yapay zeka desteği var abi" cümlesi Gartner’ı heyecanlandırmaz. Ama "Müşterinin lojistik maliyetlerini %40 düşüren yapay zeka modeli" dersen, işte o zaman seni dinlerler. İnovasyonun sahte değil, gerçek ve ölçülebilir olmalı.

  • Geleceğe Dair Net Yol Haritası: Gartner analistleri senden 5 yıllık net yol haritası bekler. Sen "Gelecek sene ne yapacağımız belli değil abi, kısmet bakalım" dersen kapıyı gösterirler. Gartner raporuna giren firmaların ortak özelliği net, açık, güçlü bir vizyona sahip olmalarıdır.

  • Güçlü Ar-Ge Ekibi ve Yatırımı: Gartner analistlerinin sana soracağı ilk soru: "Kaç kişi Ar-Ge yapıyor, ne kadar yatırım yapıyorsun?" olacak. Türkiye’de firmalar Ar-Ge’ye hala gereksiz masraf gözüyle bakıyor. Ar-Ge’nin "devlet teşviki almak için adam çalıştırmak" olmadığını anladığımız gün Magic Quadrant’a yaklaşacağız.


Devlet Teşvikleri ve Stratejik İş Birliklerinin Önemi: "KOSGEB’den Silicon Valley’e Yol Yok"

Şimdi acı gerçekle yüzleşme zamanı. Türkiye’de devlet teşvikleri var ama hala teşvik almayı "KOSGEB’e gidip bilgisayar almak için başvuru yapmak" sanıyoruz. Gartner Magic Quadrant’ta yer almak istiyorsan, stratejik teşvikleri kullanmayı öğrenmelisin.

  • Stratejik İş Birlikleri: Gartner’a giren firmaların çoğu stratejik iş birlikleri ile büyür. Yani global firmalarla ortaklıklar kurman gerekir. Sen hala "Biz kendi başımıza yaparız, kimseye ihtiyacımız yok" dersen Gartner analistleri sadece güler. Global oyuncularla iş birliği yap, ortak projelere gir, marka bilinirliğini artır.

  • Global Fonlardan ve Yatırımcılardan Yararlanmak: Türkiye’de yatırımcılar hala gayrimenkul veya restorana yatırım yapıyor, yazılıma pek yanaşmıyor. Ama Gartner’a giren firmalar, global yatırımcılarla masaya oturmayı öğrenmiş firmalardır. Devlet teşviklerini global yatırımcılarla kombinlersen, o zaman işte Gartner analistleri seni ciddiye alır.

  • Devlet Teşviklerini Ar-Ge’ye Yöneltmek: Teşvikleri doğru kullanırsan Gartner’ın dikkatini çekersin. Teşvikle aldığın parayı yeni bir masa veya araba almak yerine, gerçek Ar-Ge projelerine yatır. Gartner’ın kapısını böyle açarsın, başka türlü değil.


Ürün mü Sattın, Çözüm mü?: "Sen Kimi Kandırıyorsun?"

Şimdi can alıcı noktaya geldik. Gartner analistlerinin en büyük derdi nedir biliyor musun? Ürün değil, çözümdür. Gartner sana hep aynı soruyu sorar:

  • "Sen ne satıyorsun? Yazılım mı, çözüm mü?"

Bizim sektör hala ürün satmayı çözüm satmak sanıyor. Gartner’a girecek firma, müşterinin problemini derinlemesine anlamış, gerçek ve net çözümler sunan firmadır. Gartner analisti sana müşteri hikayesi sorduğunda sen hala "Abi bizim ERP var ya, modülleri harika çalışıyor" diyorsan yanlış kapıyı çalmışsın demektir.

Gartner’ın istediği hikaye şudur:

"Biz müşterimizin stok maliyetlerini 6 ay içinde %25 düşürdük, verimliliğini %40 artırdık. İşte referanslarımız, işte hikayelerimiz."

Çözüm satmanın sırrı budur. Bizde ise hala "Biz yazılımı sattık, gerisi müşteriye kalmış abi" kafası var. Bu kafa Gartner’a girmez, bu kafa ancak küçük şehirde bayi toplantısında "en iyi bayi" ödülünü alır.

Evet, yol haritası önünde net olarak duruyor artık. Eğer bu yolda cesur adımlar atabilirsen, Gartner Magic Quadrant’a girmen hiç de imkansız değil. Ama bunun için bu gerçeklerle yüzleşmen, gerekli adımları atman ve eski alışkanlıklarını terk etmen gerekiyor.

Şimdi gel, final bölümüne geçelim ve Türk yazılım sektörünün gerçekten bu hayali gerçekleştirme şansını konuşalım.


7. Sonuç: Hayal Değil, Ama Cesaret ve Vizyon İşi

Sevgili dostum, geldik final perdesine. Şimdi dürüst olalım: Gartner Magic Quadrant'a girmek, bir Türk yazılım firması için hâlâ zor ama kesinlikle imkânsız değil. Hatta, tam tersine — bu artık sadece yapılabilir değil, yapılması gereken bir görev. Ama bunun için önce hayal kurmayı bırakmamız, somut planlara ve kararlı adımlara geçmemiz lazım.

Çünkü bu yazıda gördüğün gibi; ürün yapmak yetmiyor, güzel kod yazmak yetmiyor, hatta müşterin mutlu bile olsa yetmiyor. Global bir sahneye çıkmak istiyorsan; strateji, sabır, yatırım ve cesaret dörtlüsünü aynı masaya oturtman gerekiyor. Yoksa sadece “bizim ürün onlardan iyi aslında” deyip, her yıl Gartner raporlarını dışarıdan izlemeye devam ederiz.


Türkiye'nin Küresel Yazılım Ligine Çıkması İçin Gereken Cesur Adımlar

Şimdi bir CEO gibi düşün: "Nasıl yaparız bu işi?" diyorsan, işte sana hap gibi netleşmiş reçete:

1. Küçük Düşünme Kafasını Terketmek

Artık şu “bize bu kadarı yeter” cümlesini çöpe atalım. Yazılımda global başarı, küçük oynamakla gelmez. Yerli pazarda tutunup dünya markası olmak diye bir şey yok. Global olmak istiyorsan, global düşünmek zorundasın.

2. Yatırımdan Korkmamak

Yazılım satmak değil, yazılım markası olmak istiyorsan yatırım şart. Ar-Ge’ye, pazarlamaya, analist ilişkilerine para harcamayan, global fuarlara gitmeyen firma, ancak yerel kahraman olur. Ama biz artık global ligden bahsediyoruz, değil mi?

3. Profesyonelleşmek ve Kurumsallaşmak

Magic Quadrant bir "network" işi değil, bir "metrik" işidir. “Beni tanırlar abi” kafasıyla bu iş olmaz. Stratejik plan, yıllık yol haritası, analist ilişkileri yönetimi gibi profesyonel adımları olmayan firmaya Gartner kapıyı gösterir. Duygusal anlatıya değil, ölçülebilir gerçeklere bakarlar.

4. Dil, Kültür ve Sunum Yetkinliği Kazanmak

Gartner’a sunum yapacak kişi, ürününü "yapmış olmak için yapan" değil, neden yaptığını bilen ve neden fark yarattığını anlatabilen bir profesyonel olmalı. “Biz aslında iyiyiz ama kimse bizi görmüyor” sızlanmasıyla global pazarda kimse ilgilenmez.

5. Uluslararası Referans Müşteri Zorunluluğu

"Türkiye’de bin firma kullanıyor" artık hiçbir anlam ifade etmiyor. Magic Quadrant'a gireceksen globalde tanınan, büyük ölçekli, saygın markalarla çalışıyor olmalısın. Bunun için de yurtdışı satışını göstermelik değil, gerçek bir strateji haline getirmelisin.

Kısacası: Ya dünyaya açılacağız, ya da yerel yıldız kalacağız.


"Bir Sonraki Unicorn Neden Bizden Çıkmasın?" Sorusunun Gerçek Cevabı

Şimdi bu cümleyi her yerde duyuyorsun değil mi? Panellerde, LinkedIn postlarında, yatırımcı etkinliklerinde... “Bir sonraki unicorn neden bizden çıkmasın?” sorusu havalarda uçuşuyor.

Ama gel bir de bu sorunun altına dürüstçe bakalım.

Neden mi çıkmıyor?

  • Çünkü daha “ürün mü sattık, çözüm mü verdik” sorusuna doğru dürüst cevap veremiyoruz.

  • Çünkü globaldeki yatırımcıya “bizim CTO Almanya’da okudu” demekten başka referansımız yok.

  • Çünkü vizyon dedik mi, hala “ihracata başladık, Almanya’daki Türkler kullanıyor” seviyesindeyiz.

  • Çünkü strateji sandığımız şey, “önümüzdeki 6 ayda neler olacak bakalım, kısmet” cümlesinden ibaret.

Yani sevgili kardeşim, Unicorn çıkmaz mı? Tabii ki çıkar. Ama onun için önce kendimize sormalıyız: “Gerçekten dünyaya çözüm mü sunuyoruz, yoksa birbirimizi mi kandırıyoruz?”

Kron bunu kısmen başardı. Girdi Magic Quadrant’a. Evet, belki dev firmalarla yan yana poz vermedi ama "olmaz" denileni yaptı. Şimdi sıra diğerlerinde. Yani sende.

Bu yazı sadece Gartner Magic Quadrant’ı anlatmadı. Aynı zamanda Türkiye yazılım sektörünün kendine ayna tutmasıydı. Kim olduğumuzu, kim olmak istediğimizi ve nasıl bir yol izlememiz gerektiğini konuştuk. Mizah yaptık, laf soktuk, giydirdik ama tek bir amacımız vardı: Kendimize gelmek.

Hayal değil bu. Ama hayalperestlikle de olmaz. Cesaretle, vizyonla, stratejiyle, profesyonellikle olur.

O zaman ne diyelim? Gelecek yılın Gartner Magic Quadrant raporunda bir Türk firmasını daha görme umuduyla… Gerisi sende.

Dipl.-Ing. Deniz Cengiz



Yorumlar

En çok okunanlar

Cloud Computing Reference Architecture: An Overview

Cloud Architecture

Teknolojik Altyapıdan Ne Anlıyoruz?

Run SAP İş Ortağı Programı, En İyi Çözüm Operasyonunu Nasıl Sağlar?

CLOUD COMPUTING – An Overview

BİG DATA MANAGEMENT

Artırılmış Gerçeklik nedir ve hangi alanlarda kullanılıyor?

KÖRLER ÜLKESİNE KRAL OLMAK

Blockchain, sözleşmelerin dijital koda yerleştirildiği ve şeffaf paylaşılan veri tabanlarına depolandığı, silinmesi, değiştirilmesi ve düzeltilmesinden korunan bir dünyayı hayal edebiliriz.

Bilgi Sisteminin Yazılım Yetenek Olgunluk Modeli ile İlişkisi