Sihirli Yazılım Yok: WMS’lerin Asıl Gücü Süreç Sahipliğinde
In this article, I explored the idea of “No Magic Software: The Real Power of WMS Lies in Process Ownership.” I emphasized that ERP or WMS investments alone never solve problems; the real difference comes from process ownership, floor discipline, and managerial consistency. Software is just a tool: it accelerates, exposes errors, and enforces rules—but the true solution lies in people and culture.
I wrote this article for executives embarking on WMS projects, for warehouse teams working hard on the floor, and for companies who have felt the disappointment of saying “the system doesn’t work.”
You can explore the English versions of my published articles on my Medium profile at https://lnkd.in/eETwD-Mn Feel free to dive into my insights and discussions on technology, innovation, and digital transformation.
İçindekiler
1. Giriş: Sihirli Buton Arayışı
- Şirketlerin ERP ya da WMS kurarken yaşadığı en büyük yanılgı: yazılımı kurunca her şey düzelecek sanmaları.
Sihirli Yazılım Masalı
Yazılımın Gerçek Rolü
Excel’den Farkı Olmayan Milyon Dolarlık Yatırımlar
2. Depo Düzeni ve WMS Kurgusunun Dansı
Raf Düzeni: Adresleme Şeması Olmadan WMS Kördür
Vaka: Harfler ve Rakamlar, Ama Hiçbir Mantık Yok
Adreslemenin Olmazsa Olmazları
WMS Neden Kördür?
RF Altyapısı: Çekmeyen Barkod Okuyucu = Kullanılmayan WMS
Doğru senaryo: depo mühendisliği + WMS birlikte tasarlanır.
3. KPI’lar Sahada Yazılır, Yazılımda Ölçülür
Hangi KPI’lardan Bahsediyoruz?
WMS’in Rolü: WMS Hakemdir, Oyuncu Değil
Yanlış Beklenti: “WMS KPI Üretir”
4. EWM, Manhattan, JDA, Infor, Logo, Canias… Fark Etmez!
Yazılım Seçiminde Yaşanan “Kutsal Evlilik” Yanılgısı
Temel hata hep aynı: “yazılımı kurduk, iş bitti” yaklaşımı.
Gerçek Farkı Yaratan: Entegrasyon + Süreç Sahipliği
Yazılımın Markası Değil, Disiplini Önemli
5. Asıl Anahtar: Sahiplenme Kültürü
IT’nin değil, operasyonun sahip olduğu sistemler başarılı olur.
Süreç sahipliği olmadan kurulan WMS projelerinin kaderi: atıl sistemler.
Başarı için: yöneticiler + saha ekipleri + IT üçgeninin birlikte hareket etmesi.
6. Sonuç: “Kurmak” Değil, “Yaşatmak”
Sürdürülebilirlik: Sürekli İyileştirme ve Disiplin
Yazılım Sadece Araçtır
Asıl Sihir: İnsanlarda
Kapanış
1. Giriş: Sihirli Buton Arayışı
İş dünyasında tuhaf bir fantezi vardır: ERP ya da WMS kurduğunuzda, ofisteki herkesin hayatı sihirli bir butona basar gibi değişecektir. Yönetici raporlara bir bakacak, tüm sorunlar çözülmüş olacak; depo şefleri terminale tıklayacak, kaos bir anda düzene girecek; müşteri hizmetleri paneli açacak, şikayetler birdenbire yok olacak… Kısacası, “mutlu son”a giden kısayol tuşu bulunmuştur.
Ama işin gerçeği şu: O buton yok. Hiç olmadı.
Bunu neden bu kadar iddialı söylüyorum? Çünkü 25 yıldır sayısız ERP ve WMS projesinde aynı sahneyi tekrar tekrar gördüm. Şirketler milyonlarca liralık, bazen dolarlık yatırımlar yapar, yazılım ekipleri ve danışmanlar aylarca çalışır, lansman günü gelir çatar ve herkes o ünlü “go-live” butonuna basar. Birkaç hafta sonra ise hayal kırıklıkları başlar: Depo hala karmakarışık, raporlar hala güvenilmez, müşteri hala geciken siparişten şikayet ediyor. Yani sihirli buton çalışmamıştır.
Sihirli Yazılım Masalı
Sorunun kaynağı genellikle yazılımın kendisi değildir. WMS’in raporlaması gayet iyidir, ERP’nin entegrasyon kabiliyeti yeterlidir. Fakat şirketlerin zihinlerinde yazılıma yüklenen büyük bir misyon hatta fantastik bir masal vardır: “Bunu kurarsak kurtuluruz.”
Biraz acı ama gerçek: Yazılım kurmak, temeli çatlamış bir eve sadece yeni boya sürmeye benzer. Duvar parlak görünür, ama deprem yine aynı evi yıkar. Çünkü sorun boya değil, yapıdır. İş süreçleri, sahipleri ve sorumluluk kültürü yerinde değilse, en pahalı lisans bile Excel’den bir adım öteye gidemez.
Yazılımın Gerçek Rolü
Bak şimdi sevgili dostum… Bir kere şunu anlamamız şart: ERP ya da WMS büyülü bir iksir değil. Yani hani şu Hogwarts’taki kazanlarda fokurdayan iksirlerden bahsetmiyoruz. ERP’yi yükleyip WMS’i açtığında bir anda deponun rafları kendiliğinden düzenlenmiyor, tır şoförü geç kalmamaya karar vermiyor, ya da müşteri şikayetleri sihirli değnekle yok olmuyor.
ERP ve WMS, aslında sadece dürüst bir aynadır. Nasıl ki aynaya baktığında, o ayna yüzünü daha güzel yapmıyor, sadece gerçeği gösteriyorsa, yazılım da esasta aynını yapar. Yani aynaya bakmaya cesaretin yoksa, gördüğün şey seni üzebilir. Yazılım ne yapar?
1. Hızlandırır
Süreçlerin düzgünse, yazılım seni turbo motora bağlar. Örneğin mal kabul sürecin netse, barkodlar doğru çalışıyorsa, WMS bunu 10 kat hızlandırır. Ama süreç yamuksa, yani kimin malı kontrol edeceği belli değilse, barkodlar yanlış basılıyorsa, yazılım sadece hataları daha hızlı yapmanı sağlar. Formula 1 arabasına oturmuş ama ehliyeti olmayan şoför gibi… Sonuç: İlk virajda kaza.
2. Ortaya Çıkarır
Yazılım, saklanmış kusurları pat diye yüzüne vurur. Depoda hangi ürünün nerede olduğu bilinmiyor mu? Bir bakmışsın raporlar bomboş. Siparişlerin yanlış mı hazırlanıyor? Dashboard kırmızıya keser. ERP ve WMS, dedikoducu bir komşu gibidir: “Bak, burada hata var, şurada iş yürümüyor” diye sürekli ifşa eder. Tabii sen buna “yazılım bozuk” diyebilirsin ama gerçek şu ki yazılım sadece gerçeği dürüstçe göstermiştir.
3. Zorlar
Belki de en sinir bozucu tarafı bu. Yazılım, disiplinsiz departmanları afişe eder. Mesela satışçı siparişi sisteme düzgün girmemişse, ERP anında hata verir. Depocu ürün çıkışını okutmazsa, WMS stokları saçmalar. Yani yazılım aslında seni oyuna gelmez bir hakem gibi sıkıştırır: “Topa elle dokundun, gördüm!” der. Bu yüzden disiplinsiz çalışan departmanlar genelde yazılıma düşman olur. Aslında düşman oldukları yazılım değil, kendi sorumsuzluklarının ortaya çıkmasıdır.
Asıl Nokta: Sorunu Çözmez
Yazılım sorunu çözmez, sadece görünür kılar. Sahibi olmayan süreci hızlandırmak, aslında problemi turbo modda büyütmektir. Örneğin:
Mal kabulden kimin sorumlu olduğu belli değilse → WMS “daha hızlı kaos” üretir.
Stok doğrulama prosedürü yoksa → ERP “daha hızlı hatalı rapor” üretir.
Müşteri sipariş süreci sahipsizse → sistem “daha hızlı müşteri şikayeti” doğurur.
Kısacası: Eğer evde bulaşıkları kimin yıkayacağı belli değilse, bulaşık makinesi almak kavganızı çözmez. Sadece “kim makineyi doldurmadı?” diye yeni bir kavga başlatır.
Excel’den Farkı Olmayan Milyon Dolarlık Yatırımlar
Hadi rakamları bir kenara koyup, sahaya inelim. Hepimizin çevresinde şu tablo var: ERP’ye/ WMS’e servet dökülmüş, lansman videoları Hollywood prodüksiyonu gibi… ama operasyon hala Excel, WhatsApp, kağıt form üçgeninde dönüyor. Depoda barkod okuyucu var—kullanılmıyor. Mal kabul hala A4’e kaşe. Satış CRM’e bakmıyor, “Abi WhatsApp’tan yazdım ya?” diyor. Sonra da klasik replik: “Bu yazılım da bi’ şeye yaramadı…”
İçim acıyor, vallahi. Çünkü sorun yazılım değil; sahiplenilmeyen süreç.
Vaka: “Parlayan yıldız ERP vs Köşede Ağlayan Excel”
Bir projede (isimler bizde kalsın) tablo şöyle gelişti:
0. Ay – Büyük Açılış
Yönetim kurulu: “Artık dünya standartlarındayız.”
Danışman: “Go-live başarılı.”
Depo: “Ok.” (Ama “ok”un içinde minik bir “ama” var.)
1. Ay – Gerçek Hayat
Barkod yazıcılar kurulmuş, etiket şablonu şahane… sadece etiketi kim basacak belli değil.
Mal kabulde görevli, “Zaten malı kamyonun üstünde sayıyoruz, sisteme sonra gireriz” diyor.
Stok farkı raporu kıpkırmızı. Finans “Stok doğru değilse bilançoyu nasıl kapatacağız?” diye soruyor.
3. Ay – Sessiz Geri Dönüş
“Geçici olarak Excel’e dönelim, sistemi sonra düzeltiriz” deniyor.
Excel dosyasının adı:
SON_HAL.xlsx
(sonu gelmez).WhatsApp grubu: “Depo-ACİL” — her gün 300 mesaj.
WMS? Var ama kimsenin hayatının merkezinde değil.
6. Ay – İroninin Zirvesi
Yönetim kurulu yeni rapor istiyor.
BT ekibi, ERP/WMS’den CSV alıp Excel’de rapor yapıyor.
Sunumda kullanılan görseller: ERP ekran görüntüsü + Excel pivot.
Sonuç: “Demek ki ERP çalışıyor.” (!) Ben o gün toplantıdan çıkınca bir çay söyledim, şöyle bir duvara baktım. Milyonlar gömülmüş ama “süreç sahibi” atanmamış. Bir satır: “Stok sayımından kim sorumlu?”—boş.
Neden Excel’e Geri Dönülür? (Acı ama gerçek)
Süreç Sahipliği Yoktur. “Mal kabul kimin?”—“Depo.” “Depo kim?”—“Hepimiz.” Hepimiz=hiç kimse. Net.
RACI Yoktur.
Zorunlu Kullanım Kuralı Yoktur.
KPI ve Denetim Disiplini Yoktur.
Yönetim Tutarlılığı Yoktur.
Erken Uyarı İşaretleri (Bunları Görürseniz, Bilin ki Excel Kapıda)
“Şimdilik Excel’de yapalım, sonra sisteme işleriz.”
“Etiketi kim basacak?” sorusuna koro hâlinde sessizlik.
“Bu ekran çok; biz eski formla yürüyelim.”
“Müşteri aradı, WhatsApp’tan resim attı, oradan işleyelim.”
“Stok sayımını ay sonu topluca yaparız, sisteme uydururuz.”
Bir diğeri de çok tipiktir: CSV ihracı. ERP’den alınan CSV, Excel’de şekillenir, grafiğe dönüşür, yönetim kurulu sunumuna girer. Bunu üç ay üst üste görürseniz, ERP’nin üzerindeki “Excel uyumluluk modu” fiilen aktif demektir.
Küçük (Acıklı) Bir “Maliyet” Tablosu
Lisans + Bulut + Sunucu: 1.200.000 $
Danışmanlık + Entegrasyon: 650.000 $
Eğitim (3 gün hızlandırılmış): 0 $ (İç eğitmen “gölge” yapmış sayıldı)
Süreç Sahipliği Ataması: 0 $ (Yapılmadı)
RACI + Politika + Denetim: 0 $ (Gündeme alınmadı)
Toplam: 1.850.000 $
Operasyonel Sonuç:
SON_HAL_FINAL(3).xlsx
Gülsem mi, ağlasam mı? İşte tam burası “üzüldüğüm” yer.
“Sihirli Yazılım” Değil, “Sahipli Süreç” Kurtarır
Aynı şirket, tek kuruş ek lisans almadan sadece şu dört adımı yaptı ve altı ayda tablo döndü:
Süreç Sahibi Atandı (İsim Soyisim). Mal kabul, adresleme, sayım, sevkiyat… her akışın bir gerçek sorumlusu oldu.
RACI Netleşti. Kim yapar, kim hesap verir, kimden görüş alınır, kim bilgilendirilir—tek sayfalık şema. Duvara asıldı; slaytta kalmadı.
Zorunlu Kullanım Kuralları Tanımlandı.
Haftalık Operasyon Denetimi + KPI
Sonuç? Excel dosyalarının sayısı azaldı, WhatsApp grupları sustu, WMS ekranları günlük hayatın merkezi oldu. Aynı yazılım, farklı yönetim.
ERP/WMS = Hızlandırıcı + Ayna + Hakem. Süreç Sahipliği = Direksiyon + Fren + Sorumluluk.
Direksiyonsuz arabaya turbo takmak, sadece kazayı hızlandırır. Yazılıma kızmadan önce, şu soruyu dürüstçe sorun:
“Bu sürecin tek sahibi kim? RACI’miz nerede? Zorunlu kullanım kurallarımız çalışıyor mu? KPI’ı kim tutuyor?”
Eğer bu üç soruya net cevap veremiyorsanız, yazılımın adı SAP, Oracle, en modern bulut WMS ya da “Galaktik ERP 9000” olsun… Excel’in gölgesi hep masanızda durur.
Benim fikrim mi? Sihirli yazılım yok; sahiplenilmiş süreç var. Ve evet… bunu yazarken yine biraz üzüldüm. Çünkü bu parayı yazılıma değil, davranış değişikliğine harcasak; ülkenin verimlilik endeksi bir tık değil, beş tık artar.
2. Depo Düzeni ve WMS Kurgusunun Dansı
Bir depoyu düşün… Raflar nereye konmuş, ürünler hangi mantıkla dizilmiş, forkliftin güzergâhı ne, barkod okuyucuların sinyali nereye kadar ulaşıyor? İşte bu sahnenin üstüne WMS’i oturtuyorsun. Ve burada kritik bir gerçek var: Fiziksel düzen yanlışsa, dünyanın en iyi WMS’ini kursan bile verimlilik düşer.
Yani düşün: Dans pistinde biri tango yapıyor, öteki halay çekiyor. DJ de bu sırada slow parça açmış. Ortada dans değil, karmaşa olur. Depo düzeniyle WMS de aynen böyle… Senkron tutmazsa herkes birbirinin ayağına basar.
Raf Düzeni: Adresleme Şeması Olmadan WMS Kördür
Sevgili dostum, düşün ki koca bir depo var. Raflar var ama mantık yok. Hani bazı evlerde priz vardır ama tam masanın arkasına denk gelir, fiş takmak için masa çekmen gerekir ya… İşte depo rafı da öyle: var ama kullanışsız.
Şimdi WMS’in ekranına bakıyorsun, sistem gururla diyor ki: “Ürün: A3-05 adresinde.” Kâğıt üstünde her şey şahane. Ama depoda gezen operatör için gerçek bambaşka: Paletler gelişigüzel yığılmış, hızlı dönen ürün en arkaya sıkışmış, yavaş dönen ürün kapının dibinde. Forkliftçi adresi bulana kadar depo olimpiyatlarına hazırlanmış gibi ter döküyor.
Sonra da herkes aynı cümleyi kuruyor: “Abi WMS çalışmıyor.” Oysa WMS doğruyu söylüyor; sadece doğrunun karşılığı fiziksel dünyada yok.
Vaka: Harfler ve Rakamlar, Ama Hiçbir Mantık Yok
Bir şirkette bizzat şahit olduğum sahne: Adresleme yapılmış ama tam bir “kervan yolda düzülür” mantığıyla.
Raflar “Raf 1, Raf 2, Raf 3…” diye numaralandırılmış.
Ancak depoda bu sırayı bozmuşlar: Raf 1’in yanında Raf 7, onun arkasında Raf 2 var.
Yani A bloğu ile B bloğu yan yana; C bloğu arada kaybolmuş.
Bir forkliftçi vardı, hala kulaklarımda: “Abi sistemde A1 yazıyor ama burası B bloğun arkası. Yani ben şimdi sağa mı döneyim sola mı?”
Sonuç? 5 dakikada bulunması gereken ürün yarım saatte anca çıkıyordu. Çünkü sistem doğru adresi söylüyordu, ama fiziksel düzen “adres” değil, bir bulmaca gibiydi.
Adreslemenin Olmazsa Olmazları
Adresleme şeması dediğimiz şey aslında çok basit:
Bölge (Zone): Depo ana bölmeleri (ör. Giriş, raf, hızlı hareket alanı).
Koridor (Aisle): Her bölmenin net tanımı (ör. A bloğu, B bloğu).
Raf Dikey (Level): Yerden yukarı doğru katman (ör. seviye 1, 2, 3).
Raf Yatay (Bay): Koridordaki yatay ayrım (ör. 01, 02, 03).
Adres (Slot): Rafın içindeki en küçük konum.
WMS “A3-05” dediğinde bunun anlamı şu olmalı:
A: Bölge
3: Koridor
05: Beşinci raf gözü
Ama sen bu mantığı bozup rafları “gelişine” koyarsan, adres kodu havada kalır. WMS’in gözü bağlıdır.
WMS Neden Kördür?
Çünkü WMS’in tek gözü vardır: veri tabanındaki adres kodu. Fiziksel dünyayı görmez, forkliftçinin sıkıştığı koridoru bilmez, kutuların üst üste gelişigüzel yığıldığını hissetmez. WMS’in evreni, sadece “A3-05”’tir. Ama o adresin gerçek dünyada karşılığı yoksa, yazılım bir anda “kör” olur.
Depocuya sorarsan şöyle der: “Abi A3-05 diye gidiyoruz, ama orası forklift park yeri çıkıyor. Ben de ürünü bulamayınca Excel’e yazıyorum.”
İşte o anda Excel geri döner.
Adresleme mantığı olmayan depo, navigasyon cihazında sokak isimleri olmayan bir şehre benzer. GPS “soldan dön” der, ama tabelada cadde adı yoktur. Sonuç: Kaybolursun.
WMS de böyle… doğru dans etmesi için önce pistin düzgün çizilmesi gerekir. Pist yamuksa, en yetenekli dansçı bile rezil olur.
RF Altyapısı: Çekmeyen Barkod Okuyucu = Kullanılmayan WMS
Başka bir sahne: Depoya RF (Radyo Frekansı) altyapısı kurulmuş, el terminalleri alınmış. Ama Wi-Fi zayıf. Depocu malı okutmaya çalışıyor, ekran donuyor. İki kere deniyor, olmuyor. Sonra ne yapıyor? Kağıda yazıyor, sonra ofiste Excel’e giriyor. WMS? Kağıt üzerinde var, sahada yok.
Bu noktada yazılımı suçlamak kolay. Ama suçlu aslında çekmeyen anten. Yani dans pistinde müzik gelmiyor; insanlar ritmi duymuyor. Sonra da “Bu dans işe yaramıyor” diyorlar.
Yanlış Kurgulanmış Düzeni Yazılımla Kurtarma Çabaları
Ah, işin en acıklı yanı burası. Raflar yanlış, iş akışları yamuk ama şirket “WMS bunu toparlar” sanıyor.
Ürün karışık mı geliyor? → “WMS ayırır.”
Depoda forklift trafiği kaotik mi? → “WMS çözer.”
Adresleme yok mu? → “WMS zaten yönlendirir.”
Hatalı düzen + yazılım = daha hızlı kaos. Bir şirkette forklift yolu öyle kısaydı ki, iki forklift yan yana geçemiyordu. WMS güzergah çiziyor ama pratikte araçlar sıkışıyor. Depo şefinin cümlesi hala aklımda: “Abi sistem akıllı ama forklift zeki değil, sıkışınca bekliyor.”
Doğru Senaryo: Depo Mühendisliği + WMS
Peki çözüm ne? Çok basit ama çoğu zaman atlanan şey: Depo mühendisliği ve WMS tasarımı aynı masada yapılmalı.
Depo mühendisliği: Raf yüksekliği, koridor genişliği, malzeme akış yönü, toplama stratejisi, forklift rotaları.
WMS tasarımı: Adresleme mantığı, iş akış senaryoları, RF cihazlarının kurgusu, stok yerleşim kuralları.
Biri tam olmadan diğeri hep eksik kalır sevgili dostum. Raflar doğru planlanmazsa WMS adres mantığı çöker. WMS kurgusu yapılmazsa fiziksel düzen verim üretmez. Doğru olan dans budur: Raflar ritim tutar, yazılım koreografi verir.
Bir depo kuruyorsan ve “WMS zaten toparlar” diye düşünüyorsan, yanlış dans ayakkabısı giymişsin demektir. O ayakkabıyla pistte sadece başkasının ayağına basarsın.
Doğru kural şudur: Depo düzeni + WMS = Dans partneri. Biri yanlış adım atarsa, diğeri en iyi dansçı bile olsa, dans rezil olur.
3. KPI’lar Sahada Yazılır, Yazılımda Ölçülür
Gelin şu gerçeği net konuşalım sevgili dostum: KPI dediğimiz şey, PowerPoint’in süslü grafiğinde, Excel’in formüllerinde ya da WMS’in renkli dashboard’larında doğmaz. Bunlar sadece son ürünün vitrinidir. Asıl üretim sahada yapılır.
KPI, sabah vardiyasına giren çalışanın eline barkod okuyucuyu almasıyla başlar. O “bip” sesi, aslında raporlarda gördüğümüz yüzde 98 stok doğruluğunun ilk notasıdır. Forkliftin paleti doğru adrese bırakması, raporun arkasındaki görünmeyen cümledir. Terleyen depocunun siparişi zamanında okutması, çevrim süresinin arka plan hikayesidir.
Yazılımın burada rolü yalnızca gözlemci olmaktır. Olanı kaydeder, ölçer, sonra raporlar. Ama KPI’ın gerçek yazarı ne danışman, ne yazılım firması, ne de yöneticidir. Gerçek yazar; paletin üstünde ter döken, ürünü kaldırıp yerine koyan, barkodu okutan o çalışandır.
Bunu görmek çok önemlidir. Çünkü bazen yönetim raporlara bakıp “her şey yolunda” sanır. Oysa rapor, sahadan gelen verinin sadece yansımasıdır. Eğer sahada disiplin yoksa, o rapor da kocaman bir yanılsama olur.
Kısacası: KPI dediğimiz şey, sahadaki davranışların toplamı, yazılımın dürüst aynasındaki görüntüsüdür. Yani vitrine bakıp mağazanın içini anlamaya çalışmak gibi… Vitrin ne kadar parlak olursa olsun, içerideki düzeni belirleyen aslında rafları tozunu silen, ürünü yerine koyan insandır.
Hangi KPI’lardan Bahsediyoruz?
Bir depoda en çok konuşulan, yöneticilerin uykusunu kaçıran ama çoğu zaman yanlış yerde aranan metrikler:
Stok Doğruluğu (%): Kağıt üstünde “1000 adet” görünen ürünün gerçekten 1000 adet olup olmadığı.
FIFO Uygulaması: İlk giren ürünün gerçekten ilk çıkan olup olmadığı (spoiler: genelde değil).
Sipariş Çevrim Süresi: Müşteri sipariş verdikten sonra ürünün hazır olup kapıya dayanma süresi.
Elleçleme Verimliliği: Depo çalışanlarının saatte/payette işleme kapasitesi.
Bu KPI’lar kulağa çok sofistike geliyor, ama aslında çok basit bir sorunun cevabıdır: “Depoda işimiz yolunda mı, değil mi?”
Sevgili kardeşim hadi gel biraz daha somutlaştıralım. KPI dediğimiz şey aslında çok basit bir denklem: Sahadaki disiplin = KPI’ın kalitesi. Saha yoksa, disiplin yoksa, KPI da yoktur.
Forkliftçi Ürünü Adreslemeden Aldı
WMS, “Ürün A3-05 adresinde” diyor. Forkliftçi gidiyor, ürünü çıkarıyor ama okutmayı unutuyor. Adres kaydı düşmüyor. Sonra sistem hala “ürün rafta” sanıyor. Sonuç? Stok doğruluğu patlıyor. Kağıt üstünde var olan ürün, sahada çoktan sevkiyata gitmiş. Rapor %98 stok doğruluğu gösteriyor ama müşteri siparişi geldiğinde ürün yok. O an yöneticinin yüzündeki ifadeyi görmelisin: “Ama rapor yeşildi?”
FIFO’yu Uygulamayan Depocu
FIFO (First In, First Out) kulağa çok havalı geliyor ama aslında tek bir davranışa bağlı: “İlk gireni, ilk çıkar.” Ama depocu üşeniyor, paletin en üstündeki koliyi alıyor. Tarihi yeni ürün gidiyor, altta kalan eski ürün yıllarca orada kalıyor. KPI’a bakıyorsun, FIFO uyumu düşük. Bu ne demek biliyor musun? Rafın içinde zamana karşı bir bomba var. Bir gün o ürün müşteriye yanlış gidecek ve “kardeşim bu ürünün son kullanma tarihi geçmiş” diye geri dönecek. İşte KPI sahada o an yazılıyor.
Operatör Malı Okutmadı, Deftere Yazdı
Operatörün elinde barkod okuyucu var ama o, “Ben deftere yazayım, sonra sisteme girerim” diyor. İşte KPI tam o anda şaşıyor. Çünkü WMS anlık veriyle çalışır. Anlık okutma yoksa, sipariş çevrim süresi yanlış ölçülür. Yani müşteri sipariş verdiğinde rapor “24 saat içinde çıkış” gösteriyor ama sahada ürün üç gün rafta bekliyor. Sonuç: müşteri şikayeti.
Ayna Makyaj Yapmaz
İşte bu yüzden “KPI sahada yazılır” diyorum. Yazılım sadece ayna. Aynaya baktığında saçın dağınıksa, ayna onu daha net gösterir. Ama ayna saçını düzeltmez. O yüzden KPI raporlarını “makyajlı gerçek” sananlara sesleniyorum:
Ayna büyütür, netleştirir ama makyaj yapmaz.
Kısacası, forkliftçinin yaptığı bir hata, depocunun atladığı bir okutma, operatörün deftere kaydettiği bir işlem… hepsi KPI’ın DNA’sını belirler. Yazılım ise sadece bu DNA’yı röntgen gibi görünür hale getirir.
WMS’in Rolü: WMS Hakemdir, Oyuncu Değil
Sevgili dostum, burada en sık yapılan yanılgıyı net bir şekilde ortaya koyalım: WMS sahada top oynayan forvet değildir. Yani o, gol atmaz, asist yapmaz, tribünü coşturmaz. Yani o bir İcardi değildir. WMS’in görevi, sahada olup biteni dürüstçe kaydetmektir. Başka hiçbir şey değil.
WMS aslında hakemdir.
Top auta çıktı mı?
Ofsayt var mı?
Gol çizgiyi geçti mi?
Hakemin işi bunları çalmaktır. Düdüğü çalar, ekrana yansıtır. Ama işin özü şu: Sahada kimse koşmuyorsa, ya da hakemi takan yoksa hakemin düdüğü havada asılı kalır.
Hakem Gol Atmaz
Bir depo yöneticisi düşün, raporlara bakıyor: “Sipariş çevrim süremiz kötü, WMS niye hızlandıramıyor?” diyor. Dostum, hakem gol atmaz! WMS sana sadece topun auta çıktığını söyler. Yani siparişin üç gün rafta beklediğini ifşa eder. O topu kaleye sokmak için sahada koşturan operatör, disiplinli süreç, sahipli iş akışı gerekir.
Hakem Susarsa Kaos Başlar
Düşün, bir maçta hakem yok. Herkes kendi kuralını koyuyor: “Benim golüm sayılır, seninki sayılmaz.” Ortalık curcuna. Depoda da aynısı olur. WMS yoksa ya da dikkate alınmıyorsa, her departman kendi Excel’ini açar, kendi doğrularıyla oynar. Sonuç: beş farklı stok rakamı, üç farklı sipariş tarihi, iki farklı gerçeklik. Hakemsiz maç gibi, kimse kime inansın?
Hakemin Adaleti Acıtır
Bir de şu var: Hakem tarafsızdır, hoşuna gitmeyebilir ama kuralı uygular. WMS de aynı şekilde: Hatalı okutma varsa, düdüğü çalar. FIFO’ya uyulmamışsa, kırmızı kartı gösterir. Depocuya göre “küçük hata” olan şey, WMS’in ekranında kırmızı yanar. İşte bu yüzden çoğu çalışan yazılıma düşman olur. Çünkü yazılım, hatayı saklamaz. Hakem gibi, gözünün önünde gösterir.
Unutma: WMS seni kurtarmaz. Çünkü o sahada oynamaz, sadece oyunu yönetir. Eğer forvet koşmuyorsa, orta saha pas atmıyorsa, defans uyuyorsa, hakemin düdüğü sadece bir acı gerçeği hatırlatır: “Oyun zaten oynanmıyor.”
Özetle:
WMS hakemdir.
Hakem gol atmaz, sadece kuralları uygular.
Oyun sahada oynanmazsa, hakemin düdüğü kurtarıcı değil, sadece acı bir yankıdır.
Yanlış Beklenti: “WMS KPI Üretir”
Çok gördüğüm bir yanılgı: “Hocam biz WMS’i kurunca KPI’larımız çıkar değil mi?” Hayır çıkarmaz! Çünkü sistem, sahadan veri gelmezse boş ekran gösterir. Yani FIFO’yu yazılım değil, depo işçisi uygular. Stok doğruluğunu yazılım değil, adresleme disiplini sağlar. Sipariş çevrim süresini yazılım değil, operatörün okutma alışkanlığı belirler.
WMS sadece ölçer, tablolaştırır ve göz önüne serer.
Bir depoda yaşadığım olay: Yönetim kurulu dashboard’a bakıyor, stok doğruluğu %99 görünüyor. “Harika!” dediler. Sonra sahaya indik, adamlar stok tutarsızlığını Excel’de düzeltiyor, sonra sisteme işliyordu. WMS ekrana bakınca “her şey yolunda” diyordu. Ama aslında olan şuydu: Yanlış sahada doğmuş, doğru yazılımda görünmüştü.
Sonraki ay, yönetim Excel’e yasak koydu, sadece RF okutma zorunluluğu getirdi. İlk hafta rapor %75 doğruluk gösterdi. Panik oldu. “Sistem bozuldu!” denildi. Halbuki sistem bozulmamıştı; gerçek ortaya çıkmıştı. İkinci ay %85, üçüncü ay %92 oldu. İşte o zaman KPI sahada yazıldı, yazılımda ölçüldü.
KPI’ı yazılım üretmez.
KPI’ı saha disiplini doğurur.
Yazılım sadece bunu ölçer, raporlar, ifşa eder.
Yani KPI dediğin şey aslında deponun davranışlarının röntgen filmidir. Film makineyle çekilir ama kemiği yapan senin vücudundur.
4. EWM, Manhattan, JDA, Infor, Logo, Canias… Fark Etmez!
Sevgili dostum, bugün dünya lojistiğine baktığında sahne hep aynı: devler arenası.
Bir köşede SAP EWM var; kurumsal entegrasyonun zirvesi, endüstri standardı.
Diğer köşede Manhattan ve JDA (Blue Yonder) var; küresel perakendecilerin, 3PL devlerinin göz bebeği.
Infor sahaya girdi mi, “data-driven supply chain” vizyonu ile raporlama şöleni sunar.
Yerli ligde ise Logo ve Canias var; daha uygun maliyetli, “biz de oyundayız” diyerek KOBİ’den büyüyene herkesin kapısını çaldığı çözümler.
Bu markaları bilmek, özelliklerini tartışmak, avantaj–dezavantaj tablolarını masaya koymak önemlidir; evet. Ama işin mühendislik tarafında, yani gerçek sahada, hepsi tek bir cümlenin gölgesinde kalır:
Yanlış yaklaşımda isen, hangi yazılımı seçtiğinin hiçbir önemi yoktur.
Yazılım Seçiminde Yaşanan “Kutsal Evlilik” Yanılgısı
Şirketler WMS seçerken genellikle bir “kutsal evlilik” telaşına girer. Aylarca demo üstüne demo, POC üstüne POC yapılır. Yönetim kurulu toplantısında, konuya hakim olmayan üye bile sahneye çıkar: “Benim yeğen geçenlerde Manhattan kurmuş, çok memnunmuş, bence onu alalım.”
Bu tablo bana hep aynı soruyu sordurur:
Gerçekten yazılımla mı evleniyoruz, yoksa süreçlerimize sahip çıkmayı mı unutuyoruz?
İşin mühendislik tarafı şudur:
Algoritmalar evrenseldir. FIFO mantığı Manhattan’da da EWM’de de aynı çalışır.
Adresleme kuralı tektir. İster Canias ister Infor olsun, “Bölge–Koridor–Raf–Slot” mantığı değişmez.
KPI’lar ortaktır. Stok doğruluğu %98’in altında düştüğünde hangi yazılımda olduğunun hiçbir önemi yoktur; müşteri aynı şekilde öfkelenir.
Yani markalar farklıdır, ama oyunun kuralları değişmez.
Dünyanın en pahalı lisansına da, en mütevazı çözümüne de sahip olabilirsin. Ama eğer yaklaşımın şu ise:
“Kurduk, bitti.” Geçmiş olsun.
O durumda SAP EWM de kursan, Logo da kursan, sonunda aynı noktaya dönersin: Excel ve WhatsApp.
Bu bakış açısı, milyon dolarlık yazılımla Excel arasında fark bırakmaz. Çünkü asıl mesele, yazılımın ne kadar güçlü olduğu değil, sahada nasıl sahiplenildiği ve hangi disiplinle çalıştırıldığıdır.
Gerçek Farkı Yaratan: Entegrasyon + Süreç Sahipliği
Bir WMS, tek başına orkestra değildir. Daha çok, orkestranın şefi gibidir. Ama şefin elinde partisyon yoksa, çalgıcılar yanlış notadan girer. İşte burada devreye “tamamlayıcı sistemler” ve “süreç sahipliği” girer:
ERP Entegrasyonu: Stok hareketleri finansal kayıtlarla eşleşmiyorsa, bilanço hayal ürünü olur.
TMS Entegrasyonu: Kamyonun zamanında gelmediği sistemde, WMS ne kadar hızlı olursa olsun sevkiyat gecikir.
Slim4 (ve benzeri tahmin/planlama yazılımları): Stok optimizasyonu yapılmazsa, WMS depoyu düzenler ama rafları boş bırakır.
Süreç Sahipliği: Mal kabulden kim sorumlu, FIFO’dan kim hesap verecek, elleçleme hızını kim takip edecek? Eğer bu sorulara net isimlerle cevap verilmiyorsa, WMS sadece ekranda yeşil-kırmızı kutucuklardan ibarettir.
Yazılımın Markası Değil, Disiplini Önemli
Çok gördüm:
SAP EWM kurulmuş ama depo hala Excel’den yönetiliyor.
Manhattan’la gurur duyuluyor ama forkliftçiler okutma yapmadığı için KPI’lar kağıttan takip ediliyor.
Logo ya da Canias devreye alınmış ama süreç sahibi atanmadığı için “bu sistem çalışmıyor” cümlesi tekrar tekrar söyleniyor.
Aslında yazılım çalışıyor; çalışmayan disiplin.
WMS seçimi bir strateji, ama sonuç bir kültür meselesidir.
Yazılımın markası ne olursa olsun, eğer operasyonel disiplin yoksa sonuç aynı hayal kırıklığıdır.
Ama süreç sahipliği, entegrasyon ve sahada disiplin varsa, “küçük” görülen bir WMS bile dev bir fark yaratabilir.
Yazılım markası → Vitrin.
Entegrasyon + Sahiplik → Asıl iş.
Disiplin yoksa → Manhattan da kursan, Logo da kursan, sonuç Excel.
5. Asıl Anahtar: Sahiplenme Kültürü
Sevgili dostum, işin sırrı ne EWM’in lisans koşullarında gizli, ne Manhattan’ın “machine learning destekli slotting” algoritmalarında, ne de Logo’nun fiyat/performans dengesinde. Asıl anahtar, çok daha insani, çok daha basit bir noktada duruyor: sahiplenme kültürü.
Sahiplenme Kültürü Nedir?
Sahiplenme kültürü, aslında tek bir cümlede özetlenebilir: “Bu süreç benden sorulur ve ben bunun arkasında dururum.”
Mal kabul süreci varsa → Bir isim çıkar, “Evet, bu sürecin sahibi benim” der.
FIFO uygulanacaksa → Sorumlu kişi, “Bu KPI benim boynumun borcu” diye sahiplenir.
Elleçleme hatası yaşanıyorsa → “Ekip benim, süreç benim, düzeltmek benim işim” diyebilen biri vardır.
Sahiplenme kültürü, hatayı başkasına atmak yerine “önce benim sorumluluğum” diyebilmektir.
Neden Bu Kadar Önemli?
Çünkü yazılım hiçbir zaman tek başına sonuç üretmez.
Barkod okuyucu sadece okutulursa işe yarar.
FIFO algoritması sadece operatör kurala uyarak ürün çıkardığında çalışır.
KPI dashboard’u sadece veri doğru girildiyse anlamlıdır.
Sahiplenme kültürü yoksa, tüm bu mekanizma kağıt üstünde kalır. Yani süreçler sahipsizse, yazılım “boş evde çalan müzik” gibidir: ses vardır ama dans eden yoktur.
Sahiplenme Kültürü Olmazsa Ne Olur?
Atıl Sistemler: WMS kurulur, barkod okuyucular alınır ama kullanılmaz. Çünkü kimse “Ben bu işten sorumluyum” dememiştir.
Kayıp Yatırım: Lisanslara, danışmanlığa, eğitime yatırılan milyonlar raflarda tozlanır.
Kaotik Sorumluluk Zinciri: Bir sorun çıktığında herkes aynı cümleyi kurar: “Benim işim değil, ötekinin işi.”
Kısacası sahiplenme yoksa sistem “kurulmuş” ama “yaşamamış” olur.
Sahiplenme Kültürü Varsa Ne Olur?
Operatör okutmayı atlamaz, çünkü bilir ki süreç ondan sorulur.
Yönetici KPI takibini bırakmaz, çünkü bilir ki başarı onun adıyla anılacaktır.
IT desteği altyapıyı sağlar, ama operasyon kendi direksiyonunda olduğunun farkındadır.
Bu durumda yazılım sadece “araç” olmaktan çıkar, işin yaşayan bir parçası olur.
Şunu aklınızdan çıkartmayın:
Bir WMS projesinin kaderini belirleyen şey yazılımın markası değil, süreçlerin sahipsiz kalıp kalmamasıdır.
Sahiplenme kültürü yoksa, en pahalı yazılım bile “Excel uyumluluk modu”nda çalışır. Ama sahiplenme kültürü varsa, mütevazı bir yazılım bile olağanüstü fark yaratır.
IT’nin Değil, Operasyonun Sahip Olduğu Sistemler Yaşar
Sevgili dostum, bu sahneyi o kadar çok gördüm ki… Aynı tiyatro farklı farklı ülkelerde, farklı farklı şehirlerde defalarca hiç değişmeden sahneleniyor. WMS projesi “IT’nin işi” diye kenara itiliyor. IT ekibi sabahlara kadar sunucu kuruyor, entegrasyon kodları yazılıyor, dashboard’lar pırıl pırıl hazırlanıyor. Lansman günü geliyor: herkes alkışlıyor, pasta kesiliyor, fotoğraflar çekiliyor.
Sonra? Depo şefi sisteme girmeye üşeniyor. Forkliftçi okutmayı atlıyor. Satış ekibi “Ben Excel’e yazayım, daha hızlı” diyor.
Üç ay sonra duyduğum cümle hep aynı: “Bu sistem çalışmıyor.”
Halbuki sistem çalışıyor. Çalışmayan şey, sahiplenme.
IT Kurar, Operasyon Yaşatır
Gerçek şu: IT sistemin teknik velisidir, ama işin babası operasyonun ta kendisidir.
Mal kabulün sahibi → depo şefidir.
FIFO’nun sahibi → saha operasyonudur.
KPI’ın sahibi → yöneticidir.
IT’nin rolü ise → sistemi ayakta tutmak, altyapıyı korumaktır.
Ama direksiyon boşsa, araba kendiliğinden gitmez. IT motoru yağlar, ama arabayı sürecek olan operasyon ekibidir.
Gençlik Yıllarımdan Bir Örnek
Bir bilgisayar mühendisi olarak gençlik yıllarımda ilk büyük kurumsal projelerimden birinde şunu yaşadım:
Biz, gencecik bir ekip olarak günlerce kod yazdık, sistemi ayağa kaldırdık. Dashboard’lar ışıl ışıl, raporlar hızlı, entegrasyonlar eksiksiz. Go-live günü herkes bizi alkışladı. Yönetim kurulu salonunda projeksiyona yansıyan grafikler alkış tufanı kopardı. Ben de içimden dedim ki: “İşte Deniz, artık seni kimse tutamaz.”
Üç ay sonra beni çağırdılar. Cümle şu: “Deniz Bey, sistem çalışmıyor.”
Koştum sahaya, depo alanına indim. Forkliftçiler barkod okuyucuları ellerinde tutuyor ama kullanmıyor. “Abi çekmiyor” dediler. Kontrol ettim, çekiyor. “Abi çok vakit alıyor” dediler. Bir baktım, deftere yazıyorlar, sonra ofise çıkınca Excel’e işliyorlar.
O an kafama dank etti: Biz sistemi kurmuştuk ama kimse sahiplenmemişti. IT velayet işini yapmıştı ama babalık görevini kimse üstlenmemişti. Sonuç? Sistem fiilen terk edilmişti.
O günden beri şunu hiç unutmadım: Bir sistemi yaşatan şey kod, sunucu ya da dashboard değil; operasyonun sahiplenme refleksidir.
Süreç sahipliği yoksa, IT ne kadar mükemmel olursa olsun, sistem kağıt üstünde kalır. Ama operasyon sahiplendiyse, IT’nin kurduğu sistem nefes alır.
Sahiplik Olmadan Atıl Sistemler
Türkiye’de (hatta dünya genelinde) gördüğüm WMS projelerinin en az yarısı atıl kalmıştır.
Barkod okuyucular tozlanır.
Dashboard’lar açılmaz.
Kullanıcı şifreleri unutulur.
Sistem “kurulmuş” ama “yaşamamıştır.”
Ve sebebi basittir: Süreç sahipliği atanmamıştır.
Sorumlu kim? Cevap: “Hepimiz.” Hepimiz = Hiç kimse.
Bir sistemin gerçek kaderini belirleyen, lisans anlaşması değil, “bu işten ben sorumluyum” diyen bir isimdir.
Başarı Formülü: Yöneticiler + Saha + IT
WMS’in yaşayıp yaşamaması aslında mühendislikteki sistem denklemleri gibidir. Bir devre düşün: enerji kaynağı var, iletkenler var, yük var. Üçünden biri eksikse devre kapanmaz, sistem çalışmaz. WMS de aynen böyle, üç ayağın aynı anda görevini yapmasıyla işler.
1. Yöneticiler → “Sistemin Enerji Kaynağı”
C-level için net ifade edelim: Yönetici sahiplenmezse hiçbir teknoloji hayata geçmez.
Strateji belirler, “neden bu sistemi kullanıyoruz” mesajını verir.
KPI’ları takip eder, hesap sorar.
Kültürü inşa eder.
Yönetici sahipliği olmadan WMS, şirket içinde “IT’nin oyuncağı” olarak kalır. Enerji yoksa devre çalışmaz.
2. Saha Ekipleri → “Sistemin Sensörleri ve Aktüatörleri”
Depo, forkliftçi, operatör… bunlar sistemin gerçek sahadaki sensörleri ve motorlarıdır.
Barkod okutmazlarsa, veri kaydedilmez.
FIFO’ya uymazlarsa, algoritma çöp olur.
Malı yanlış adrese koyarlarsa, KPI devrilir.
Yani WMS’in doğruluğu, sahadan gelen verinin hijyenine bağlıdır. Sahadaki bir tek ihmal, raporlarda sistematik hataya dönüşür.
3. IT → “Sistemin Altyapı Mühendisliği”
IT, sistemin görünmeyen mühendisidir.
Altyapıyı çalışır tutar.
Entegrasyonları yapar.
Sistemin güvenliğini sağlar.
Ama IT, sürecin sahibi değildir. Motoru çalıştırır ama direksiyonda oturmaz. Bu farkı C-level’ın anlaması kritik. Aksi halde IT “niye KPI tutmuyor” suçlamasıyla boğulur.
Mühendislik Perspektifi ile...
WMS’in başarısını şu şekilde formüle edebilirsin:
Başarı = (Yönetici Sahipliği) × (Saha Disiplini) × (IT Altyapısı)
Neden çarpma? Çünkü bir tanesi sıfırsa sonuç da sıfırdır.
Yönetici sahipliği yoksa: disiplin kalmaz.
Saha disiplini yoksa: veriler bozulur.
IT yoksa: sistem çöker.
Her biri 10 üzerinden 9 olsa, biri sıfırsa sonuç = sıfır. İşte bu yüzden “üç ayaklı sacayağı” diyoruz.
Sahiplenilmeyen WMS er ya da geç Excel’e döner. Çünkü Excel’in doğasında sahiplenme vardır:
Herkes dosyayı açar.
Herkes bir şekilde kullanır.
Hiçbir süreç sahibi yoktur ama herkes “kendi sayfasına” sahip çıkar.
WMS’in Excel’den tek farkı ekranın şıklığı değil; süreçlerin sahiplenilmiş olmasıdır. Bu mesaj, özellikle patronların ve üst düzey yöneticilerin kafasına çakılması gereken çividir.
6. Sonuç: “Kurmak” Değil, “Yaşatmak”
İşte geldik en kritik noktaya sevgili dostum. WMS projelerinin kaderini belirleyen şey o görkemli kurulum günü değil, ondan sonraki sıradan günlerdir. Go-live günü pastalar kesilir, kurdeleler tutulur, yöneticiler poz verir. Herkes “artık dijital dönüşümde yeni bir sayfa açtık” diye gururlanır.
Ama ertesi sabah sahada gerçek başlar. Forkliftçi okutmayı atlamışsa, depo şefi sisteme girmeye üşenmişse, yönetici KPI’a bakmamışsa… işte sistem o anda ölmeye başlamıştır. Çünkü mesele kurmak değil, yaşatmaktır.
Kurmak teknik iştir, bir takvime bağlıdır. Yaşatmak ise kültür işidir; disiplin, sahiplenme ve tutarlılık ister. Asıl sihir yazılımda değil, süreci sahiplenen insanlardadır.
Sürdürülebilirlik: Sürekli İyileştirme ve Disiplin
WMS’in sürdürülebilirliği, iki temel direğe yaslanır:
Sürekli iyileştirme: Bugün %85 stok doğruluğu var; hedef %90. FIFO uyumu %92; hedef %95. Sistem yaşayan bir canlı gibi her gün biraz daha iyiye gitmeli.
Disiplin kültürü: Barkod okutmayı atlayan bir kişi, sistemin bütün doğruluğunu bozar. Sahada disiplin yoksa KPI raporu sadece bir tablo olur, gerçeklik olmaz.
WMS, statik bir yazılım değil; sürekli denetim, geri bildirim ve iyileştirme isteyen bir operasyon ekosistemidir.
Yazılım Sadece Araçtır
İster SAP EWM olsun, ister Manhattan, ister Logo… markası ne olursa olsun yazılım sadece araçtır.
Araç doğru kullanılmazsa, Ferrari bile garajda çürür.
Süreç sahipsizse, en pahalı sistem bile Excel’in bir süslenmiş versiyonuna dönüşür.
Bu yüzden milyon dolarlık yatırımların kaderi, lisans anlaşmalarında değil, sahada çalışan insanların günlük disiplininde yazılır.
Asıl Sihir: İnsanlarda
Bütün yazıyı özetleyen vurucu cümle şudur:
Asıl sihir yazılımda değil, süreci sahiplenen insanlardadır.
Mal kabul sorumlusu sahiplenirse, stok doğruluğu artar.
Forkliftçi sahiplenirse, FIFO gerçeğe dönüşür.
Yönetici sahiplenirse, KPI bir rapor değil, bir yönetim aracı olur.
WMS’in kaderi kod satırlarında değil, “bu süreç benden sorulur” diyebilen insanlarda şekillenir.
WMS kurmak kolaydır, yaşatmak zordur. Ama işin sırrı tam da burada gizlidir: “Kurmak” değil, “yaşatmak.”
Kapanış
Bu yazıyı, depo yönetimi ve WMS projelerine girerken hala “sihirli buton” arayan şirketler için yazdım. Bu yazıyı, IT’ye projeyi emanet edip sonra üç ay içinde “sistem çalışmıyor” diye hayal kırıklığı yaşayan yöneticiler için yazdım. Bu yazıyı, sahada alın teriyle barkodu okutan ama sistemin değerinin neden anlaşılmadığını gören depo çalışanları için yazdım. Ve bu yazıyı, yönetim katında rakamlarla konuşurken, aslında işin kalbinin sahada attığını unutan patronlar için yazdım.
Çünkü sevgili dostum, WMS projelerinin başarısı yazılımın adıyla değil, süreçlerin sahiplenilmesiyle, disiplinin günlük hayata yerleşmesiyle ölçülür.
Umarım bu satırlar, hem yöneticilere hem sahadaki emekçilere hem de IT ekiplerine küçük bir farkındalık yaratır. Okuduğun için teşekkür ederim. Eğer bir sonraki WMS projesinde bu yazının tek bir cümlesi bile aklına düşerse, amacına ulaşmış demektir.
Yorumlar
Yorum Gönder