AP Almanca Konuşur, Türkiye Türkçeye Çevirir: Lokalizasyonun Trajedisi


In this article, I explore the tragicomic world of SAP localization—where German-rooted system logic meets literal Turkish translation, and meaning quietly vanishes. I unpack how phrase-by-phrase translation, without context or cultural sensitivity, turns ERP screens into riddles instead of guidance. Examples like “Extremely Late Interest Loop” highlight a deeper problem: when SAP translations fail to convey intent, the system may run—but nobody truly understands it. Localization isn’t about language. It’s about making meaning.

You can explore the English versions of my published articles on my Medium profile at https://lnkd.in/eETwD-Mn Feel free to dive into my insights and discussions on technology, innovation, and digital transformation.


1- SAP Diliyle Tanışma Töreni

  • Menüde ne var: “Maliyet Gösterim Nitelik Bilgisi”

  • Enter’a basınca açılan dil karmaşası

2- Çeviri Değil, Kültürel Şok

  • “Vergi koduyla vergi sistemi aynı şey değilmiş”

  • Almanca mantıkla Türk muhasebesi arasında sıkışan kelimeler

3- FI/CO Yerelleşirken Anlam da Göçüyor

  • Bilanço mu dedin, hesap planı mı, yoksa soy ağacı mı?

  • “Yevmiye defteri” deyince kimler irkiliyor?

4- Açılır Menüde Kaybolanlar: Anahtar Kullanıcıların Güncesi

  • “Kaydet” butonunun manevi yolculuğu

  • SAP yardım dökümanlarının okuyanı az, pişmanı bol

5- Danışmanlar Ağlıyor ama Almanca Ağlıyor

  • “Bu ekran Almanca düşünmeden çevrilmez” sendromu

  • Tercümeden çok teville çalışan lokal ekipler

6- Dil Bariyeri Değil, Zihin Bariyeri

  • Kullanıcı “veri taşıma”yı literal anlıyor: USB mi istediniz?

  • “Açık kalemler” mi? Hangi mağazada satılıyor?

7- ERP mi, Google Translate Entegrasyonu mu?

  • Örnek çevrilerle lokalizasyona dair postmodern kasırga

  • “Vade farkı kaydı” = “Extremely Late Interest Loop”?

8- Peki Çözüm? Belki Gerçek Türkçe, Belki De…

  • Topluluk katkılı SAP Türkçesi mümkün mü?

  • ERP’de dil yeniden icat edilebilir mi?

9- Sonuç: SAP Konuşuyor, Biz Tercüme Ediyoruz — Peki Ne Kadar Anlıyoruz?

  • Lokalizasyon sadece çeviri değil, zihniyetin göçü meselesidir

  • SAP ile bağlam kurulmadıkça sistem değil, insanlar kilitlenir

  • ERP’de en zayıf halka, organizasyonun tercüme kabiliyetidir


1 - SAP Diliyle Tanışma Töreni

Menüde ne var: “Maliyet Gösterim Nitelik Bilgisi”

Sevgili dostum, SAP’ye ilk girdiğinizde, yani “SAP GUI” ekranı üzerinize doğru bir devlet portalı gibi çöktüğünde, sizi karşılayan ilk cümleler genellikle Türkçe ama anlam olarak Almanca’dır. “Maliyet Gösterim Nitelik Bilgisi” mesela... Bu sadece bir menü ismi değil, bu bir kader seçimi. Bu cümleyi gören kullanıcı, o gün ne iş yapacağını değil, bu sistemde ne kadar yalnız kalacağını anlar.

Ben ilk kez bu ifadeyi Türkiye’de bir projede gördüğümde, şirketin finans müdürü arkamdan şöyle mırıldanmıştı:

“Hocam bu ne ya, maliyet mi gösteriyor, gösterilenin niteliği mi, yoksa nitelik bilgi formu mu?”

Dedim ki: “Evet.” Çünkü SAP çevirileri bazen öyledir; sorulara cevap vermez, daha çok Zen bulmacası gibidir. Sana düşündürür ama açıklamaz. O menüye tıkladığında ne çıkacağını görmek için, bilgi işlemden yardım istemek gerekebilir. Ya da en az iki yıl SAP danışmanlığı yapmış bir muhasebeciyle niyetine girilmesi gerekebilir.

Bu ifadelerin birçoğu, Almanca'nın yapısal inatçılığından doğar. Almanca’da cümle kurmak öyle bir şeydir ki, bazen ne dediğini yazarken sen bile anlamazsın. Çünkü yüklem en son gelir. SAP de aynı şekilde düşünür: ekranın başlığı gelir, sonra detaylar gelir, sonra fiil gelir, sonra da... seni bırakır. Tek başınasındır.

SAP menülerini çevirmeye çalışan ekipleri düşündüğümde gözümün önüne şu sahne gelir: Bir ofis odası, üç kişi, hepsi finansal sistemlerle dolu ekranlara bakıyor.

Biri diyor ki: “Bu ‘Bewertungskreis’ ne oluyor?” Öteki diyor: “Değerleme çevresi diye çevirmişiz.” İlk kişi cevaplıyor: “Çevre deyince Van’daki şubeyi zanneden olmuş.”

Ve haklılar. Çünkü SAP çevirileri, kelimeyi çevirmekle kalmaz; anlamı kaybeder, bağlamı ezer. “Kostenartengruppe”’yi “Maliyet türü grubu” diye çevirmek teknik olarak doğrudur, ama kullanıcının ekran başında içinden geçirdikleri genellikle şöyle olur:

“Maliyet tamam, tür tamam, grup tamam... ama ben neden buradayım?”

Yani sevgili dostum, sen bu sistemle çalışırken anlamaya çalıştıkça, sistem kendini daha fazla saklar. Bu da seni zamanla kendi işinin uzmanı değil, SAP’nin müritlerinden biri haline getirir. Sistemi çözemediğin her dakika, sanki sen eksikmişsin gibi hissettirilir.

Ve işin komiği şu: Bu garip başlıklar sadece kullanıcıyı değil, danışmanı da şaşırtır. Ben Türkiye’de bir projede, müşteri bana dönüp şöyle dedi:

“Hocam bu ‘İşlem Ayırt Etme Anahtarı’ ne oluyor?” Bir an durdum. Cevap vermem iki saniye sürdü ama o iki saniyede önce “bu ekran SD miydi yoksa MM mi?”, sonra “bu ayırt etme derken sistem neyi kastediyor?”, sonra da “kafayı mı yiyorum ben?” diye sorguladım. Ve cevap verdim: “O aslında sadece bir işlem tipi. Ama SAP öyle yazmamış.”

Bundan sonra müşteri bana ne dedi biliyor musun?

“Yani hocam… SAP aslında başka bir şey demek istiyor ama tam anlatamıyor gibi.”

Bravo. SAP bazen kendini bile anlatamayan bir sistemdir. Çünkü SAP’de amaç, kullanıcının işlemi anlaması değil; o işlemi hangi menüde, hangi ekrandan, hangi belge türüyle, hangi dönem aralığında, hangi şirket koduyla, hangi tür kıymet tipiyle ve hangi organizasyonel birim altında yapmak zorunda olduğunu yavaş yavaş, acı çektire çektire öğrenmesidir.

Bu yüzden SAP’de bir işlem yapmak, sadece işlem yapmak değildir. Bir tür mental rite of passage, yani zihinsel bir olgunlaşma törenidir. Ve bu törenin ilk adımı, "Maliyet Gösterim Nitelik Bilgisi" gibi menülerden geçerken akıl sağlığını korumaktır.

Enter’a Basınca Açılan Dil Karmaşası

Şimdi diyelim ki bir belge girmektesiniz. FI modülü açık, müşteri faturasını kaydedeceksiniz. Girdiniz tüm verileri. Satırları yazdınız, belge tarihini seçtiniz, tutarı yazdınız. Kaydet tuşuna bastınız.

Ve sistem size döndü dedi ki:

“Belge işlem yönü ile belge türü uyumsuz.”

Yani? Fişi mi yanlış yazdık? Vergi mi eksik? Ne yapalım hocam? Bilmiyoruz. SAP de tam söylemiyor zaten.

SAP sisteminde hata mesajları üç kısma ayrılır:

  1. Anlayan danışman,

  2. Anlayamayan kullanıcı,

  3. “Bu ekranı ben mi yazdım?” diye kendini sorgulayan yazılım geliştirici.

Bazen SAP öyle cümleler kurar ki, mesaj doğru bile olsa seni suçluyormuş gibi gelir.

“İşlem gerçekleştirilemedi.” Mesela bu. Yani “yapamadık” demiyor, “senin yüzünden olmadı” gibi yazıyor.

Bir kullanıcı Türkiye’de şöyle demişti bana:

“Hocam bu sistem bana sinirleniyor mu ya?” Dedim: “Yok Hüseyin abi, sadece senin varlığını sorguluyor olabilir.”

Ve o enter’a basma anı yok mu… O bir simgedir. Bir belgenin kaderiyle birlikte, sizin ruh halinizin de SAP sunucularına taşındığı andır. Sistem sessizse, bir sorun vardır. Sistem hata verirse, sorun kesinlikle sizdedir. Sistem hiçbir şey demezse, işte o zaman... gerçekten tehlike başlar.


2 - Çeviri Değil, Kültürel Şok

“Vergi koduyla vergi sistemi aynı şey değilmiş”

Sevgili dostum, SAP’yi kullanmak yalnızca ekrana veri girmek değildir. SAP, aynı zamanda zihinsel bir sistemle tanışmak demektir. Ve o sistemde bazı anlar vardır ki, insanı teknik bilgiyle değil, kültürel boşlukla sarsar. Bu da onlardan biridir: “Vergi kodu” ile “vergi sistemi” aynı şey değil.

İlk bakışta bu cümle sıradan durabilir. Ama gerçek bir SAP geçiş projesinde, bu ayrım kullanıcıyla sistem arasındaki ilk büyük çatışma alanıdır. Bir müşterim şöyle sormuştu:

“Hocam, vergi zaten %20 değil mi? Kodla sistemin farkı ne? Biz 20 yazıyoruz geçiyoruz zaten.”

İşte o an susmadım. Çünkü bu “sorunun kendisi”, SAP projelerinde kullanıcıların sistemle ilk kez düşünsel olarak karşılaştığı, “bizdeki işleyiş” ile “sistemin kurgusu” arasındaki ilk uçurumdu.

Vergi kodu dediğin şey — örneğin “V1” — operasyonel düzeyde, bir belgenin üzerine uygulanacak oranın tanımıdır.Yani %20’lik bir fatura kesiyorsan, sistem senin adına otomatik olarak “V1 = %20”’yi çağırır.

Ama vergi sistemi? O, apayrı bir katmandır. Vergi sisteminin tanımı; hangi ülke kurgusunda, hangi vergi kategorileri arasında nasıl bir ilişki var, kimin muafiyeti var, hangi kodlar nerede tetiklenir gibi konuları içerir.

SAP’de vergi sistemi deyince, sistem şunu sorar:

“Bu organizasyon hangi vergi rejimine göre yapılandırılmış?” Türkiye’deyse bu sorunun cevabı bellidir: “Maliye Bakanlığı ne dediyse, o.”

İşte burada kopuyoruz sevgili okuyucu. Çünkü SAP’nin sistemsel düşünme şekliyle, Türkiye’de vergiyle ilgili kararların “hizmet alan mali müşavir tarafından, sabah kahvesiyle birlikte belirlenmesi” arasında ciddi bir zihinsel fark var.

Almanya’da bu işler şöyle yürüyor: Firma, kendi ERP sisteminde hangi vergi sistemine göre çalışacağını önceden tanımlar. Gerekirse iki farklı sistem paralel gider — örneğin biri USt-ID için, biri KDV muafiyeti için.

Türkiye’deyse kullanıcı, belgeyi girerken ilk defa “vergi sistemini seçiniz” ekranını görünce… donuyor. Çünkü o güne kadar kimse ona “sen vergi sistemini seçeceksin” dememiş. Hatta o ekranda bu alanın neden boş geldiğini bile bilmiyor. Çünkü bizde vergi, bir sistem değil — bir kaderdir.

SAP ise seni seçime zorluyor. İlk defa. Kullanıcı o ekranı görünce ya bana döner, ya da Google’a. Genelde Google daha şanslıdır.

Ama sonuç değişmez: Vergi sistemiyle ilk karşılaşma, teknik değil kültürel bir yıkımdır.

Almanca mantıkla Türk muhasebesi arasında sıkışan kelimeler

Sevgili okuyucu, SAP dilinde en büyük zorluk, çeviriyle anlatılamayan kavramlardır. Kelimenin birebir karşılığı olabilir ama bu karşılık, o kavramın organizasyondaki yaşama biçimini karşılamaz.

Bir örnek: “Bewertungskreis” Türkçeye çevrilmiş: “Değerleme çevresi” Bu ne demek? SAP terminolojisine göre, şirketin hangi muhasebe sistematiğine göre varlıklarını değerlediğini belirleyen alan.

Ama “çevre” deyince bizim muhasebeci ne anlıyor? — “Hocam bu Van şube mi?”

Al sana çeviri krizi. Yani kelime Türkçeleşmiş ama anlam memlekette başka bir yere uğramış.

Başka bir örnek: “Sachkontensteuerung” Çevrilmiş: “Hesap kontrolü” Bunu gören kullanıcı dönüyor:

“Hocam zaten Excel’de kontrol ediyoruz, bu sistemde bir daha niye yapıyoruz?”

Çünkü sistemin “kontrol” dediği şey, senin “gözle bakıp kıyaslama” dediğin şey değil. Sistem burada, hesapların FI ile CO arasında nasıl davranacağına dair kuralları otomatik uygulamayı kast ediyor. Ama kelime öyle düz, öyle çıplak ki, kullanıcının aklı otomatikman elle kontrol sürecine gidiyor.

Ve elbette o klasik örnek:

“Kostenstellenverantwortlicher” = “Maliyet merkezi sorumlusu” 25 harfli dev bir kelime. SAP’ye göre bu rol bazlı bir tanımdır, sistem içinde kullanıcı yetkisini belirler. Türkiye’de bu kişi kimdir? “Seyit abi bakıyor oraya hocam.” Yetki mi? O zaten onda.

SAP gibi sistemlerde tanım her şeydir. Tanımı doğru yapmazsan, süreç çöker. Ama bizde süreç kişiye bağlıysa, sistemin tanımı fazla gelir.

SAP bir sistemdir ama aynı zamanda bir kültür taşıyıcısıdır. Ve bu kültür Almanca düşünülmüş, disiplinle yazılmış, katı iş tanımlarına göre modellenmiştir. Bizim muhasebe kültürümüz ise esnektir, kişiye özeldir, kayıt dışına alışkındır, ve çoğu zaman "hangi alanda yazarsam geçer?" üzerinden işler.

Bu yüzden SAP’de kelime çevirmekle iş bitmez. Asıl mesele, kelimenin dayandığı kültürel mantığı kullanıcının zihin haritasına çevirmektir.

3 - FI/CO Yerelleşirken Anlam da Göçüyor

Bilanço mu dedin, hesap planı mı, yoksa soy ağacı mı?

Sevgili dostum, SAP’nin FI/CO modülü, ilk bakışta “düzenli” bir yer gibi görünür. Her şey sıralıdır: alanlar bellidir, belge türleri tanımlıdır, hesap planları sistematik bir şekilde organize edilmiştir. Ama bu sadece görünüş. Çünkü içeride, bu modül tam anlamıyla anlam göçmeni kavramların mahallesi gibidir.

Bir kullanıcı sana döner ve şöyle der:

“Hocam bizde hesap planı zaten Excel'de var. Aynısını SAP’ye aktarıyoruz.”

Ve işte orada durmak gerekir. Çünkü Türkiye’de “hesap planı” denince anlaşılan şey, genellikle sabah fotokopiyle çoğaltılmış, üzerinde 320-321-336 gibi numaralar yazan, adı “muhasebe planı” olan ama aslında şirketin soy kütüğü gibi yaşayan bir listedir.

Bir defasında bir müşterinin SAP geçişine destek oluyordum. “Kontenplan” (hesap planı) yapısı üzerinden konuşurken finans müdürü şöyle dedi:

“Hocam şu 320 01 Amca hesabını da SAP’ye aynen alalım.”

Dedim, “Amca kim?” Cevap geldi:

“Bizim eski tedarikçimiz. Aslında şimdi inşaat işi yapıyor ama hesap onun üzerine açılmıştı, değiştirmedik. Alışkanlık oldu.”

İşte bu, sevgili kardeşim, SAP’nin içine adı değişmiş ama anlamı değişmemiş bir kurum alışkanlığının en saf halidir. SAP’de bir hesap planı, işlevsel bir yapıdır. Ama Türkiye’de çoğu zaman duygusal bir yapıdır.

Bütün aile SAP’ye geçmiş gibidir ama kimse "hesapları" silmek istemez. Çünkü SAP’ye geçişte en çok şu cümle duyulur:

“Aman hocam, o hesap kalsın. Dokunma. Orada bir iş vardı.” Ne zaman, kim yaptı, neden orada... belli değil. Ama hesap durur. Çünkü o hesap anıdır.

Ve evet, bu yüzden SAP’ye geçerken anlam da göç eder. Sistem “320 01”i tanır ama “Amca”yı tanımaz. Ama kullanıcı için “Amca” olan şey, SAP’deki en güvenilir tedarikçidir.

“Yevmiye defteri” deyince kimler irkiliyor?

Şimdi sevgili okuyucu, şu cümleyi SAP ekranında gör:

“Yevmiye defterine kaydedildi.”

Ne hissettin? Eğer Türkiye’de finans, muhasebe veya vergiyle azıcık işin olduysa, otomatik olarak sağ elin cebine gider. Çünkü “yevmiye defteri” bizde Maliye’dir. Yoklama memurudur. "Defterleri çıkarın!" sesidir.

SAP’de yevmiye defteri, General Ledger’a düşen kayıtların derli toplu hali. Sadece teknik bir tablodur. Ama Türkiye’de bu kelime kurumsal bir irkilme tetikleyicisidir. Bir tür içsel alarm zili gibi.

Bir müşteride belge numarası 0000000001 ile başladı. Kullanıcı döndü:

“Hocam, yevmiye bir mi oldu? Sil baştan mı başlıyoruz?” Dedim, “Yok, sistem ilk belgeyi böyle numaraladı. Yılbaşı gibi düşün.” Ama nafile. Çünkü Türkiye’de “Yevmiye 1” ifadesi yeniden inceleme anlamına gelir. Belge 1 ile başlıyorsa, herkes ilk önce “ne eksik yaptık?” diye düşünür.

SAP’de belge türü “SA” olan FI kayıtları doğrudan yevmiye kaydıdır. Ama belge türü, belge tarihi, belge tarihiyle açık dönem arasındaki ilişki doğru ayarlanmazsa şu hatayı alırsın:

“Belirtilen belge tarihi için açık muhasebe dönemi bulunamadı.”

Ve o an... bir huzursuzluk başlar. Kullanıcı kendini denetimde zanneder. Hata mesajı sistemdendir ama içgüdü kullanıcıya şunu fısıldar:

“Yapmaman gereken bir şeyi yaptın.”

Yani SAP’de yerelleştirme sadece kelimeyle olmaz. Sistemden gelen mesajlar, kullanıcıdaki kurumsal travmaları tetikler. Kelimeler teknik, ama anlamlar duygusaldır. Bir "yevmiye" ifadesiyle bir mükellef geçmişi de açılır.

SAP FI/CO ekranları, düzenli görünür ama aslında muhasebe reflekslerinin mezar taşıdır. Sistem herkese eşit davranır, ama kullanıcıların geçmişi eşit değildir. Kimi belgeyi hızlıca kaydeder, kimi "bunu eskiden böyle yapmıyorduk" deyip 3 hafta döner.

Ve burada en büyük göç, anlamın göçüdür. SAP teknik olarak neyin nerede olduğunu bilir. Ama kullanıcı halen SAP’de değil, eski Maliye denetiminde çalışır gibi davranır.

4 - Açılır Menüde Kaybolanlar: Anahtar Kullanıcıların Güncesi

“Kaydet” butonunun manevi yolculuğu

Bir SAP projesinde ilk belgeyi giren anahtar kullanıcıyı tanımak istersin. Çünkü o kişi, “kaydet” tuşuna ilk kez basan kişidir. Ve SAP’de o tuşa basmak, sadece sistemsel bir eylem değil — neredeyse bir kişisel inisiyasyon törenidir.

Kaydet butonuna bastığın an, ekran bir an donar. CPU düşünür. Kullanıcı terler. 0.8 saniyelik bir gecikme yaşanır. Ve zihninden şu sorular geçer:

  • “Yanlış bir şey mi yaptım?”

  • “Vergi alanını unuttum mu?”

  • “SAP neden susuyor?”

  • “Sistemden onay sesi gelmedi, acaba sistem beni mi sorguluyor?”

Çünkü SAP'de kaydetmek, sadece veriyi sisteme göndermek değil — sistemin senin işlemine değer vermesini beklemektir. Ama çoğu zaman olmaz. SAP hiçbir şey söylemeden ekranı boş bırakır. Ne “İşlem başarılı” der, ne de “Başardın evlat.” Sadece... susar...

Ve o suskunluk, işte orada başlar: Kullanıcının sistemle kurduğu duygusal ilişkinin boşluğu.

Bir kullanıcı bana şöyle demişti:

“Hocam ben kaydettim ama SAP bir şey demedi. Yani oldu mu olmadı mı bilemedim. Sanki eski sevgiliye mesaj attım da cevap gelmedi gibi.”

Gülüyoruz ama bu ciddi. SAP’de kaydetmek, karşılıklı bir bağ kurmak değildir. SAP tek taraflı çalışır. Sen işlem yaparsın. O değerlendirir. Gerekiyorsa azarlar. Gerekmiyorsa... seni görmezden gelir.

Bir keresinde Almanya’dan gelen SAP uzmanı, Türkiye’deki bir kullanıcıya sistem ekranını gösterdi ve “bu ekranda işlem tamamlandığında sistem otomatik onay mesajı vermez, çünkü bu sistematik davranış” dedi. Kullanıcı döndü:

“Yani biz kendimiz anlayacağız mı oldu mu?” “Evet.” “SAP bunu bize söylemiyor mu?” “Hayır.” “O zaman SAP niye var hocam?”

Bu soru hala açıkta. Çünkü kullanıcı sistemin işlevinden çok, sistemle olan ilişkisinden bir yanıt bekler. Ama SAP, ilişki kurmaz. Kural koyar.

Bu yüzden “kaydet” tuşu, SAP'de sadece bir buton değil — kurumsal yalnızlığın sembolüdür. Ve o yalnızlık, menüden menüye gezer. Bir gün “müşteri faturası” ekranında, ertesi gün “varlık hareketleri” ekranında seni bulur.

SAP yardım dökümanlarının okuyanı az, pişmanı bol

Sevgili dostum, Şimdi dürüst olalım: Hayatında hiç SAP’de bir alana tıkladıktan sonra F1 tuşuna bastın mı? Yani yardım istedin mi gerçekten? Ve açılan ekranı sonuna kadar okudun mu?

Eğer cevabın evetse… büyük ihtimalle şu an bu yazıyı Himalayalar’da bir dağ manastırından okuyorsun demektir. Çünkü SAP yardım ekranını baştan sona okuyabilen kişi, ya aydınlanmıştır… …ya da SAP ile birlikte zihinsel teslimiyet sürecine girmiştir.

SAP yardım metinleri, bilgi vermek için değil; bilgiye dair varoluşsal sorular üretmek için yazılmıştır. Şöyle başlar:

“Bu işlem, ilgili belge kategorisi üzerinden tanımlanmış belge türleriyle ilişkili işlemler için uygun durum analizine bağlı olarak tetiklenir.”

Bunu okuyan kullanıcı ne anlar? Hiçbir şey. O yüzden açtığı gibi gerisin geriye kapatır.

Yardım ekranı aslında kullanıcıya yardım etmez. Yardıma muhtaç bırakır. Kullanıcı ekranı açar, okur, iç çeker ve şöyle der:

“Ya ben bunu daha sonra sorayım.”

Ben bir projede mevcut çevirilere güvenmeyip bir kaç yardım ekranlarının Türkçesini özenle çevirmiştim. Gerçekten uğraştım. Müşteriye verdim. Adam döndü dedi ki:

“Hocam bu yardım değil, bu... bilmeceli ansiklopedi.”

Ve haklıydı. Çünkü yardım ekranı bilgi vermiyor; bilgiyi ima ediyor. Ama kullanıcı ima ile iş yapmaz. Hele Türkiye'de hiç yapmaz. Kullanıcı ne ister?

“Bana net söyle kardeşim. Ne gireceğim bu alana?” Ama SAP cevap vermez. Çünkü SAP, senin öyle kolayca anlayamayacağın kadar derindir (!) Ya da sadece... yardımı kimse güncellemediği için 2004’ten beri aynı kalmıştır:))

Anahtar kullanıcı dediğin kişi, bu ekranların arasında yaşayan kişidir. Sistem devreye alınır. Danışman gider. Destek çekilir. Ama menü kalır. Ekran kalır. “Yardım” kalır. Ve kullanıcı... kalakalır.

Demek istediğim çok basit: SAP bir sistem değil, bir yalnızlık biçimidir. Ve bu yalnızlık, en çok anahtar kullanıcıların omzuna yüklenir.

Onlar “Kaydet” tuşuna ilk basanlardır. Onlar F1’e ilk tıklayanlardır. Ve onlar, SAP'nin gerçekten nasıl bir şey olduğunu herkesten önce fark edenlerdir.

5 - Danışmanlar Ağlıyor ama Almanca Ağlıyor

“Bu ekran Almanca düşünmeden çevrilmez” sendromu

SAP’de öyle ekranlar vardır ki, sadece çevrilmez; önce düşünülür, sonra sindirilir, sonra Türkçeye "uydurulur." Ve bu uydurma öyle kolay bir şey değildir. Çünkü ekranın üzerindeki kelimeler, yalnızca kullanıcıyı değil, SAP danışmanını da bir iç sorgulamaya iter.

Bu sendroma biz yıllar içinde isim koyduk: “Almanca düşünmeden çevrilmez” sendromu.

Bunu bir danışmandan duyduysan, bilin ki o ekranın önünde en az 3 saat debug yapmış, transaction ID’sinden menü yoluna kadar her yere girmiş ve sonunda sinirden ekran görüntüsünü WhatsApp’a atmıştır. Yanına da şunu yazmıştır:

“Abi şu ekrana bi bakın. Bunu nasıl çevirmişler? Kendime gelemedim.”

Bakın, mesele Almanca bilmiyor olmak değil. Mesele şu: Almanca’nın kavram kurma biçimi, Türkçeye çevrilmek üzere değil, yaşanmak üzere tasarlanmış bir sistem. Almanca’da önce düşünce gelir, sonra alt kavramlar üst üste konur, en son da anlam ortaya çıkar. SAP de tam bu mantıkla yazılmıştır. Ve sonuç? SAP ekranında gördüğünüz tek bir alan ismi, 5 kelimelik bir Türkçeye dönüşür. Anlam? Çoğu zaman flu. Kullanıcıya etkisi? Travmatik.

Mesela:

Lieferplanzeileerzeugungsschlüssel İlk karşılaşmamda sustum. Sessizlik uzun sürdü. Sonra kendi kendime çevirdim: “Teslimat planı satırı oluşturma anahtarı” Kulağa hala karmaşık geliyor değil mi? Haklısın. Çünkü öyle. Ama bu alan MM modülünde teslimat planlarının otomatik oluşturulması için kullanılan sistem parametresidir. Yani teknik olarak çok önemli bir anahtar. Ama Türkçesiyle bu önem hiçbir zaman ortaya çıkmaz.

Bu ekranı çevirmeye çalışan yerel ekip ne yapar? Üstten kelime kelime gider:

  • Liefer = Teslim

  • Plan = Plan

  • Zeile = Satır

  • Erzeugung = Oluşturma

  • Schlüssel = Anahtar

Birleştir: “Teslim planı satır oluşturma anahtarı” Ama ne işe yarıyor? Hiçbir fikrin yok. Çünkü cümle Almanca mantıkla düşünülüp Türkçeye kelime bazında çevrilmiş. Bağlam yok. İşlev yok. Kontekst yok. Ama menüde var. Kullanıcı sorarsa ne yapacaksın? Açıklama yok. Çünkü yardım ekranı da yok. Ve işte o an danışman içinden Almanca atasözleriyle ağlamaya başlar.

Tercümeden çok teville çalışan lokal ekipler (Güncellenmiş ve gerçeğe dayalı versiyon)

SAP projelerinde çeviri işi sadece kelimeleri Türkçeye çevirmekle bitmez. Asıl mesele, o kelimenin organizasyonun işleyişindeki karşılığını bulup bulmadığıdır. Çünkü bazı ekranlarda gördüğünüz şey, kullanıcı için başka bir şey ifade etmeye başlar — kelime doğru olsa da, davranış yanlışa evrilir.

Bir projede SD ekranındaki alan adı Ablehnungsgrund — SAP’nin orijinal tanımıyla: Reddetme nedeni. Standart çevrisi de aynı: “Reddetme nedeni” ya da yerel versiyonuyla “Ret kodu”.

Teknik olarak doğru bir çeviri. Ama kullanıcı bu alanı onay işlemi tamamlandığında seçilecek bir alan gibi kullanmaya başlamıştı. Sebep? Çünkü SAP ekranında süreci tamamladığını gösterecek başka bir alan tanımlanmamıştı. Kullanıcılar da şöyle demeye başladı:

“Hocam biz onay verdiğimiz evraklara da 99 numaralı ret kodunu giriyoruz. Çünkü sistem başka türlü bırakmıyor.”

Yani burada yaşanan şey, kelimenin yanlış anlaşılması değil; ekran tasarımı ve süreç modellemesindeki eksiklikten kaynaklanan bir davranış sapması. Sistem “ret nedenini” sormuş, ama organizasyon bu alanı fiilen “işlem bitti” göstergesi olarak kullanmaya başlamış. Bir nevi ERP içi “pratik çözüm.”

Peki bu neden tehlikeli? Çünkü SAP’de bu alan teknik olarak reddedilen işlemlerin nedenini raporlamak için kullanılır. Ama kullanıcılar aynı alanı “onaylandı” anlamında kullanmaya başlayınca, raporlar sapar, veri kalitesi bozulur, sistem bir şey der, organizasyon başka bir şey yaşar.

Buradaki çarpıklık sistemden değil — çevre koşullarından, eksik süreç analizinden ve kullanıcıya sorulmadan yapılan tasarımlardan kaynaklanır.

İşte tam burada şunu net söyleyelim: SAP’de her alanı çevirebilirsin ama her alanı anlamlı kullanamazsın. Çünkü kelime bazlı yapılan çeviriler, kurumun alışkanlıklarını ve davranış modellerini hesaba katmazsa, sistem "doğru" çalışır ama yanlış anlaşılır.


6 - Dil Bariyeri Değil, Zihin Bariyeri

Kullanıcı “veri taşıma”yı literal anlıyor: USB mi istediniz?

Sevgili dostum, SAP projelerinde “veri taşıma” dediğiniz anda iki kişi iki farklı şey anlar. Bir danışman için bu, LSMW, BAPİ, IDOC, staging table, validation rule ve mapping demektir. Ama kullanıcıya sorduğun anda şöyle der:

“Tamam hocam, veriyi taşıyoruz da… USB mi verdiniz?”

Yeminle söylüyorum, bu soruyu yıllar içinde birden fazla kez duydum. Üstelik ciddi ciddi. Bir proje toplantısında, 60 kişilik salonda LSMW anlatıyorum. Sunumdayım:

  • “Burada Excel şablonlarıyla veriyi staging’e alıyoruz, sonra hedef tabloya aktarıyoruz...” Tam o anda biri el kaldırdı ve şöyle dedi:

“Hocam, Wi-Fi ile mi oluyor bu yoksa kablo takılıyor mu?”

İşte o an anladım. Biz veri taşımayı mantıksal bir transfer olarak anlatıyoruz, kullanıcı ise fiziksel bir aktarım hayal ediyor. Çünkü kullanıcı için “veri taşıma” dediğin şey, bir dosyayı masaüstünden flash belleğe atmakla aynı eylem. Zihin orada. Kültürel bağlam öyle kurulmuş. Çünkü yıllarca ofis ortamında veri denince .xls dosyası geldi gözünün önüne, "taşımak" deyince USB belleği cebine koymak.

Ama SAP dünyasında veri taşıma;

  • Kaynak sistemden hedef sisteme,

  • Alan eşlemesiyle,

  • Doğrulama kurallarıyla,

  • Hata log’larıyla,

  • Versiyon kontrolüyle yapılır. Ve çoğu zaman, bu süreç bir IT danışmanının hayatının en stresli üç haftasını oluşturur.

Ama kullanıcıya anlatamazsın. Çünkü o ekranı görmez. Ona sadece “taşınıyor” denmiştir. Kafasında da şu görüntü vardır:

“Birileri bizim bilgisayarların içinden dosyaları alacak, yeni sistemin içine atacak.” O kadar.

Bir keresinde müşteri dedi ki:

“Hocam verileri kopyaladık diyorsunuz da, eski sistemdeki veriler silindi mi?” — “Hayır, onlar orada duruyor. Kopyalandı.” “E peki neden hala duruyorlar? Taşındı dememiş miydik?” Yani... sanki ofis taşırken koliyi hem eski ofiste bırakmışsın hem de yenisine koymuşsun gibi.

İşte bu yüzden SAP’de veri taşıma anlatılırken, önce teknik yapıyı değil, zihinsel algıyı dönüştürmek gerekir.

Yoksa LSMW ekranında “Object = 0100: Customer Master” yazarken, kullanıcı hala bekler:

“USB geldi mi?”


“Açık kalemler” mi? Hangi mağazada satılıyor?

Ve şimdi geldik benim favori konuma. SAP’nin içine girip de “açık kalem” ifadesini ilk duymayan kalmadı. Ama hiç kimse de ilk seferde ne demek olduğunu anlayamadı.

Kullanıcılar genellikle şöyle sorar:

“Hocam bu açık kalemleri nerede görüyoruz?” — “FBL1N ekranında, vendor bazında.” “Ben orada baktım ama kalem çıkmadı?” “Çünkü sen belgeyi kapatmamışsın.” “Nasıl yani?”

İşte burada başlıyor sorun. Çünkü SAP’de “kalem” ifadesi, muhasebe belgesindeki satır anlamına gelir. “Open Item” — yani “henüz eşleşmemiş muhasebe kalemi.” Ama kullanıcı için “kalem”, elle tutulan, kırtasiyeden alınan bir nesnedir. Açığı da vardır, kapalısı da. Belki ucu açılmamıştır, belki kapağı yoktur, belki hırsızlığa karşı ip bağlanmıştır — ama kesinlikle belgeyle ilgisi yoktur.

Bu kavram yanlışlığı, sadece yanlış anlamaya değil, süreç çarpılmasına neden olur. Bir kullanıcı şöyle dedi:

“Hocam bu açık kalemleri bir türlü kapatamıyorum, acaba kapatma şifresi mi var?” — “Yok Hüseyin Abi, oradaki kalem hesap eşlemesi demek.” “Yani yanlış anlamışım?” — “Yani sistem seni hiç anlamamış olabilir.”

Kullanıcı eğer bu kavramı doğru anlamazsa, SAP'nin temel mantığı olan “eşleşen giriş-çıkış hareketi”ni asla tam kavrayamaz. Ve bu, sadece muhasebe modülünü değil, kar-zarar hesaplarını, nakit akışı tahminlerini ve hatta denetim raporlarını doğrudan bozar.

SAP, sistemde “açık kalem” kaldığında seni uyarmaz. Ama mali müşavir uyarır. Ve en kötüsü? Vergi denetiminde uyarılır.

Bu yüzden "açık kalem" kavramı SAP’de sadece teknik bir satır değil — kurumsal sağduyunun testidir. Kapatılmayan kalem, unutulmuş bir borçtur. Görülmeyen alacak, fark edilmemiş kayıptır.

Ama kullanıcı bu kavramı hala "kırtasiye nesnesi" olarak görüyorsa, ortada sistem değil, zihin bariyeri vardır. Ve bu bariyer, SAP'nin menülerinden değil, organizasyonun öğrenme kültüründen geçer.

SAP’de çoğu zaman problem çeviride değil. Kavramın zihindeki yansımasında. Ve biz o yansımayı değiştirmeden, SAP’ye istediğimiz kadar modül ekleyelim, ekranları Türkçeleştirelim — sistem çalışır ama anlaşılmaz.


7 - ERP mi, Google Translate Entegrasyonu mu?

Örnek çevrilerle lokalizasyona dair postmodern kasırga

Sevgili dostum, Bazı SAP çevirileri vardır ki, ne teknik dökümanda, ne modül eğitiminde, ne de yılların danışmanlık refleksinde karşılığı vardır. Onlar, sanki bir anlık aceleyle Google Translate’e bırakılmış, sonra da “kimse fark etmez zaten” diye üretim ortamına itilmiş gibidir.

Yani sorun şurada değil: “SAP’yi niye çevirdiniz?” Hayır. Elbette çevireceksin. Sorun şurada: Ne anladın da çevirdin?

İşte şimdi o çeviri garabetlerine bakalım. Bu listeye bakarken yalnız değilsin. Bunları yaşadık, gördük, iç geçirdik.

Yansıtma işlemi SAP’deki anlamı: FI → CO entegrasyonu sırasında maliyetlerin karşı hesaba aktarımı. Kullanıcının anladığı: “Kendi iç dünyamı mı yansıtacağım hocam?”

Başlama mesaj parametreleri SAP’deki anlamı: Arka planda batch job tetikleyicisi için başlangıç seti. Kullanıcının algısı: Sabah bildirimleri için telefon ayarı mı bu?

Fatura ayrıntı ekranı için simge eşleme nesnesi SAP’deki anlamı: Detaylı ekranlardaki ikonların fonksiyonel bağlamları. Kullanıcının tepkisi:

“Hocam bu ekrandan opera bileti alınıyor olabilir mi?”


Veri aktarım nesnesi oluşturma sihirbazı SAP’deki anlamı: LSMW veya LTMC araçlarıyla veri göçü için nesne tanımı. Kullanıcının hissiyatı: “Yani Harry Potter gibi sihir yapacağız?”

Hizmet belge türü eşleme mantığı eksik SAP uyarısı: Hizmet faturasının sistemde tanımlı belge türüne bağlanmamış olması. Kullanıcının yorumu:

“SAP beni artık sevmiyor.”


Ve elbette...

“Vade farkı kaydı” = “Extremely Late Interest Loop”

Bu çeviriyi şaka sanırsın. Ama gerçek. Bir projede, “vade farkı kaydı” diye tanımlanması gereken işlem, sistemde şöyle çıkmıştı:

“Extremely Late Interest Loop”

O ekranı gören kullanıcı dondu. Yorum şu:

“Hocam bu ne? Açık kalemler sonsuz döngüye mi giriyor?” Ve haklı. Çünkü “loop” kelimesi burada teknik değil, travmatik bir anlam taşıyor. Sistem sanki sana şunu diyor: “Senin bu vade farkı işin asla kapanmayacak.”

Peki neden oluyor bu?

Çünkü SAP lokalizasyonu çoğu zaman anlam değil, kelime bazlı liste üzerinden yapılır. Yani biri oturur, SAP Translation Hub’ı açar, orada bir cümle vardır:

“Tax jurisdiction code not maintained for company code.” Bunu alır: “Şirket kodu için vergi yargı yetki kodu tanımlanmamış.” Çeviri teknik olarak doğru olabilir ama kullanıcıya bir şey anlatmaz.

Çünkü kullanıcı “vergi yargı yetki kodu”nu görünce şunu sorar:

“Hocam bu mahkeme kararı mı?”

Bu tür çeviriler, ekranı doldurur ama zihni boş bırakır. Kullanıcının işlemle kurduğu anlamlı bağı keser. Sistem doğru çalışır, ama kullanıcı kendi sürecini yönetemez. Çünkü arayüz, kullanıcıyı bilgilendirmez, korkutur.

İşte bu yüzden ERP değil, Google Translate gibi çalışıyor

ERP sistemleri bilgi sistemidir. Ama Türkiye'deki bazı SAP projelerinde, ekranlara baktığında şunu görürsün: “Bu ekran anlam üretmiyor; kelime üretmiş.”

Çünkü çeviri yapılmış ama bağlam yok. Kullanıcı süreci yönetemiyor, çünkü ekran onu bir yolculuğa çıkarmıyor. Yol yok. Harita var ama ters çizilmiş. İşte tam burada SAP danışmanı devreye girer ve ekranı şöyle okur:

“Bu alanı hiç anlamayın, ben size ne yazacağınızı söyleyeyim.” Yani sistem danışman bağımlısı olur. Kullanıcı özgürleşemez.

Çözüm ne?

Çözüm basit ama radikal:

  • SAP çevirisi kelime bazlı değil, iş süreci bazlı yapılmalı.

  • Kullanıcıyı ekranın işleviyle eşleştiren metinler olmalı.

  • Teknik alan adı + kısa açıklama + örnek girişi kombinasyonu şart.

  • Ve belki de... çeviriyi uzmanlar değil, o alanı kullananlar yapmalı.

Yani sevgili dostum, SAP ekranında “başlatma mesaj parametresi” yazıyorsa ve bu kullanıcıyı işlemi iptal etmekten beter bir iç çöküşe sokuyorsa, orada dil değil, niyet çevirisi yapılmamış demektir. Bu artık ERP değil. Bu, anlamsızlık mühendisliği.

Şimdiye kadar yaşanmışlıkları, çeviri facialarını, sistem-kültür çatışmalarını konuştuk. Ama şimdi sorulması gereken asıl sorudayız:

“Tamam da kardeşim, peki ne olacak bu işin sonu?”

Ve işte cevabı: Belki gerçek Türkçe. Belki de… bambaşka bir şey...


8 - Peki Çözüm? Belki Gerçek Türkçe, Belki De…

Topluluk katkılı SAP Türkçesi mümkün mü?

Bugün GitHub'da her gün binlerce kişi açık kaynak projelere katkı sağlıyor. Linux böyle büyüdü. Android çevirileri böyle yaygınlaştı. WordPress, Firefox, VS Code… Hepsinde ekran metinleri, gönüllü kullanıcıların katkısıyla iyileştirildi. Ve biz hala SAP ekranlarında “Başlatma mesaj parametresi” gibi ifadelerle yaşamaya çalışıyoruz.

Oysa bu sistemi her gün kullanan on binlerce kullanıcı, yüzlerce danışman, binlerce modül uzmanı var. Hepsi şu cümleyi en az bir kere kurdu:

“Abi bu alan böyle çevrilmez ya, kim yaptı bunu?”

E peki neden biz yapmıyoruz?

SAP’nin Translation Hub’ı var. Teknik bir arayüz, sistemsel bir çeviri katmanı. Ama bu arayüzü gerçek kullanıcı deneyimiyle birleştiren hiçbir yapı yok. Halbuki olsa, ortaya şunlar çıkabilir:

  • “Metin belirleyicisi” yerine “Bu satırı kim yazdı?”

  • “Veri aktarım nesnesi oluşturma sihirbazı” yerine “Verileri SAP’ye aktarmak için yardım ekranı”

  • “İşlem ayırt etme anahtarı” yerine “Bu işlemin türünü sistem nasıl anlayacak?”

İşte gerçek Türkçe böyle yazılır. Çünkü mesele “çevirmek” değil, kullanıcıya ne yapacağını anlatmak. Ve bunu kim en iyi yapar biliyor musun? O işlemi her gün yapan kişi.

Bu yüzden topluluk katkılı SAP Türkçesi, teknik olarak mümkün, kültürel olarak gerekli ve işletmeler için stratejik bir adımdır.

ERP’de dil yeniden icat edilebilir mi?

Bak burada biraz daha ileri gidelim. Soruyu çeviriyle sınırlandırma. Şunu sor:

“ERP’deki dil kullanıcıyı eğitiyor mu? Yönlendiriyor mu? Yoksa korkutuyor mu?”

Bugün bir SAP ekranında “Açık kalem kontrolü tamamlandı” yazıyorsa, sistemin amacı bu işlemin bittiğini bildirmek. Ama kullanıcı şöyle okuyor:

“Açık kalem neydi? Kontrol nerede yapıldı? Ben mi yaptım? Bitti mi?”

Yani ekran bilgi vermiyor, panik üretiyor. Çünkü dil “yönetim dili” değil; çeviri dili.

İşte bu yüzden ERP’de dil yeniden yazılmalı. Yani:

  • Sistemin amacı açık olmalı: Bu alana ne girilir, ne olur, neden olur?

  • Mesajlar insan diliyle yazılmalı: “Veri eksik” değil, “Bu alana fatura tarihi girmeniz gerekiyor.”

  • Terimler işlemle bağ kurulacak şekilde olmalı: “Gönderim türü” değil, “Bu işlemi hangi yolla gerçekleştireceksiniz?”

Ve en önemlisi:

Ekranlar bir işlem şeması değil, bir anlatı yapısı gibi çalışmalı.

Bugün Amazon’a giren bir kullanıcı ne yapacağını biliyor. Çünkü tasarım bunu söylüyor. SAP’ye giren kullanıcı ise ne yapacağını sisteme soruyor. Çünkü tasarım ona konuşmuyor. Bütün mesele bu.

Son olarak şunu söylemek gerek: ERP’de dil sadece işlem tanımlamaz. Kurum kültürünü yönetir. Bir alan adı sadece bir alan değildir.

  • Karar alma davranışını etkiler.

  • Kayıt kalitesini belirler.

  • Veri güvenini artırır ya da azaltır.

Bu yüzden sorumuz sadece “SAP’yi nasıl çevirebiliriz?” değil,

“SAP ekranında kullanıcıyı nasıl düşünebiliriz?” olmalı.

Ve cevabı çok net: Eğer hep birlikte, danışmanı, kullanıcısı, yazılımcısı bu dili sahiplenirsek — Gerçek Türkçe de olur. Yeniden yazılmış bir ERP dili de olur. Ve o zaman SAP ekranında sadece işlem değil, anlam üretiriz.


9 - Sonuç: SAP Konuşuyor, Biz Tercüme Ediyoruz — Peki Ne Kadar Anlıyoruz?

Lokalizasyon sadece çeviri değil, zihniyetin göçü meselesidir

SAP bir yazılım değildir. Bir dildir. Bir kültürdür. Ve çoğu zaman da bir anlama direncidir.

SAP konuşur. Evet. Ama o konuşmayı anlamak, sadece Almanca ya da İngilizce bilmekle ilgili değildir. O konuşmayı kurumsal refleksle, operasyonel mantıkla ve kullanıcı psikolojisiyle birlikte çözümleyebilen danışman, sistem yöneticisi, proje lideri varsa anlam üretilir. Aksi halde… tercüme edilir.

Ve işte sorun burada başlar. Çünkü biz SAP’yi çeviriyoruz ama çoğu zaman anlamıyoruz. Ya da şöyle diyelim: Sistemin ne dediğini değil, ne demesini beklediğimizi anlıyoruz.

Bu yüzden lokalizasyon bir çeviri problemi değil. Bir zihniyet transferi meselesidir. Çünkü SAP’de “ret kodu” sadece bir alan değil, “sürecin nasıl yaşandığını” gösteren bir işarettir. “Açık kalem” sadece muhasebe terimi değil, kurumun hesap kapatma alışkanlığının aynasıdır. “Veri taşıma” sadece teknik bir işlem değil, kafadaki sistem tahayyülünün bir yansımasıdır.

Yani SAP projelerinde lokalizasyon hatası, sadece ekranda değil, organizasyonun davranışlarında gözlemlenir.

SAP ile bağlam kurulmadıkça sistem değil, insanlar kilitlenir

Bak sevgili sen, Bir ERP projesinde sistem kilitlenmez. İnsanlar kilitlenir. Ama fark edilmez. Çünkü kilitlenen kişi ekrana bakar, sonra danışmana bakar, sonra sessizce Excel açar. Ve o gün SAP projesi fiilen bitmiştir.

Çünkü kullanıcı sistemle bağ kuramamıştır. Bir kere bile şunu düşünmemiştir:

“Bu sistem bana ne demek istiyor?” Çünkü sistem de hiç düşünmemiştir: “Bu kullanıcı ne anlıyor?”

İşte o noktada artık süreçler “yapılmış” olur ama yaşanmaz. SAP canlıdadır, raporlar alınır, ekranlar çalışır — ama organizasyon onu uzaktan izler. Ve ERP bir sistem olmaktan çıkar, bir travmaya dönüşür.

ERP’de en zayıf halka, organizasyonun tercüme kabiliyetidir

Her projede bir zayıf halka vardır. Ve bu halka genelde şunlardan biri sanılır:

  • Kullanıcı eğitimi eksikliği

  • Test senaryosu yetersizliği

  • Danışman değişikliği

  • Veri kalitesi sorunu

  • Modül bağımlılığı

  • Fiori çalışmıyorluğu...

Hayır. Gerçek zayıf halka şudur:

Organizasyonun ERP dilini anlamaya ve dönüştürmeye olan kabiliyeti.

Yani bir şirket, SAP’yi satın alabilir. Server’ı kurabilir. Projeyi başlatabilir. Ama dilini öğrenmezse, o sistem ona hizmet etmez. Tam tersi olur. Şirket, sisteme hizmet etmeye başlar.

Ve en sonunda herkes şunu söyler:

“Biz SAP’ye geçtiğimizde çok zorlandık.”

Ama kimse şunu demez:

“Biz SAP’nin bizimle nasıl konuştuğunu hiç anlamaya çalışmadık.”

  • SAP'de en kritik süreç, “Purchase Order” değil; anlam üretimidir.

  • En pahalı maliyet, “Custom Code” değil; yanlış anlaşılan ekranlardır.

  • En riskli açık, “Fiori güvenlik açığı” değil; organizasyonel tercüme kopukluğudur.

Ve bu yüzden, ERP projeleri sadece yazılım değil, anlam yönetimi projeleridir.

Eğer bu yazıyı buraya kadar okuduysan, Artık sen de biliyorsun: SAP Türkçeye çevrilmez. SAP yeniden anlatılır.

Ben bu yazıyı sadece SAP ekranları için değil, kurumların kendi kendine konuşmayı bırakıp birbirini dinlemeye başlaması için yazdım. Çünkü iyi sistemler iyi yazılımla değil, bir birini dinleyen ve iyi anlayabilen insanlarla kurulur.

Okuduğunuz için teşekkürler.

Sevgiyle, eleştiriyle, sağduyuyla.

Dipl.-Ing. Deniz Cengiz


Yorumlar

En çok okunanlar

Cloud Computing Reference Architecture: An Overview

Cloud Architecture

Teknolojik Altyapıdan Ne Anlıyoruz?

Run SAP İş Ortağı Programı, En İyi Çözüm Operasyonunu Nasıl Sağlar?

CLOUD COMPUTING – An Overview

BİG DATA MANAGEMENT

Artırılmış Gerçeklik nedir ve hangi alanlarda kullanılıyor?

KÖRLER ÜLKESİNE KRAL OLMAK

Blockchain, sözleşmelerin dijital koda yerleştirildiği ve şeffaf paylaşılan veri tabanlarına depolandığı, silinmesi, değiştirilmesi ve düzeltilmesinden korunan bir dünyayı hayal edebiliriz.

Bilgi Sisteminin Yazılım Yetenek Olgunluk Modeli ile İlişkisi